FİLM: IN THE BEDROOM – YATAK ODASINDA (2001- Amerikan yapımı)
YÖNETMEN: TODD FİELD
ODAK DANIŞMANLIK FİLM ANALİZ GRUBU
KONUSU: Matt, küçük bir kasabada doktorluk yaparak hayatını kazanmaktadır. Eşi Ruth, okuldaki koroyu çalıştırmaktadır. Oğlu Frank ise öğrenim hayatına devam etmektedir. Bir süre sonra Frank, kendinden yaşlı, dul ve iki çocuklu Natahalie ile birlikte olmaya başlar. Matt ve Ruth önce bunun geçici bir ilişki olduğunu düşünürler ancak Frank’in kısa bir süre sonra Nathalie için okulu bırakma kararı alması üzerine onu engellemeye çalışırlar. Ancak Frank bu konudaki kararında ısrarlıdır. Nathalie’nin sorunlu bir şekilde ayrıldığı kocası Richard, Frank’i kendi evinde, boşanma sürecinde olduğu eşi Nathalie ile karşılaştığında öfkelenip saldırganlaşır ve Frank’i yaralar. Başka bir gün Richard patlar ve Nathalie’yi döver, Frank Nathalie’ye yardıma geldiğinde tabancayla vurarak öldürür.
FİLM ANALİZİ
Film ilişkilerdeki dengenin önemi ve herhangi bir dengesizliğin getirdiği sorunları gözler önüne seriyor.
İlk dikkat çekici sahne; mangal partisinde Matt’ın arkadaşıyla geçen konuşması; çocuğuna doğru eğilmiş olan ve çok kısa bir elbise giyen Nathalie’nin arkasından bakan arkadaşı ‘gençliğime dönmek için neler vermezdim’ dediğinde Matt ona ‘gençliğinde böyle şeyler yaptığını görmemiştim.’ der. O sırada Frank Nathalie’ye sarılır, Matt ve arkadaşı onlara özlemle bakarlar.
Nathalie iki erkek çocuğu olan bir kadındır ve kısa bir etekle çekincesizce eğilmesi pre-ödipal özellikler taşıdığınıdüşündürüyor. Bunun bir yargılama olduğunu düşünebilirsiniz ancak bu tavır kadının ruhsal düzlemini görmek açısından son derece önemli bir göstergedir. Nathalie; dürtü uyandırmaktan hoşlanan bir kadın, bu onun elindeki güçlü bir silah ve bu silahı kullandığını görüyoruz bu nedenle pre-ödipal diyoruz.
Frank’ın annesi ilerleyen sahnelerde ‘senin aslında Nathalie’ye dürtülerin vardı, çocuğumuz üzerinden o dürtü fantezisini gerçekleştirdin ve tehlikeyi göz ardı ettin’ diyerek kocasını suçlarken buna dikkat çeker.
Ergenliğini arkada bırakıp ruhsal olarak büyüyen bir erkek, kadının bedenini değil, ruhunu sevebilir hale gelir. Yani hayatın altından beraber kalkabileceği, aralarında bir muhabbetin ve derinliğin oluşacağı ve bu derinlikle beraber dürtülerin de doyurucu bir şekilde hayata geçebileceği bir kadına yönelir.
Burada akla gelen soru; yaşça büyük bir kadının, liseyi daha yeni bitirmiş bir çocuğa dürtüleri nasıl kayıyor? Frank son derece çocuksu özellikler taşıyor, kendinden büyük bir kadının ona dürtü duyabilmesi nasıl olur?
Kadınlar için erkeğin içindeki iyilik kadar güç de çok önemlidir. Bir kadın içindeki gücü iyilikle birlikte kullanabilen bir erkeğe dürtülerini yatırabilir. Ancak kadın çocuksu kaldıysa, ilişkilerini narsistik doyum üzerinden yaşıyorsa yönetebileceği bir erkeğe yönelebilir. Çoğu durumda böyle bir kadına yönelen erkek de çocuksu bir adamdır ve bir süre sonra kadını anneleştirir. Böyle bir ilişkide erkek için cinsellik anne memesi yerine geçerken kadın için dürtüsel hayat sona erer. Frank’in eril enerjisi çok düşük, mesela; bir çocuk gibi annesinin nakışla işlediği kot pantolonu itiraz etmeden giyiyor. Annesine yaşadığı ilişkinin ciddi olmadığını söylüyor ve ilişkiye sahip çıkmıyor gibi görünüyor, ama bir yandan da okulu bırakmayı düşünüyor. İçinde büyük bir çatışma var. Annesinin karşısında duracak kadar ilişkiye sahip çıkacak gücü de yok.
Frank bir gün Nathalie’deyken aniden Richard (Nathalie’nin boşanmaya çalıştığı kocası) gelmiş ve onu orada görünce çok öfkelenip Frank’e yumruk atmıştır. Frank eve gider baba oğlunun gözüne pansuman yaparken anne Richard’ışikâyet etmesi gerektiğini söyler. Baba “ona vurdun mu” diye sorar, Frank vurmadığını ve karate öğreneceğini söylediğinde babası gülümser. Anne kocasına polisi arayıp aramadığını sorduğunda adam daha yeni geldiğini ve aramadığını söyler. Kadın polisi aramak istediğinde Frank çocukların çok korkacağını söyleyerek ona engel olmak ister ve kadın bu konuda kocasından destek bekler. Adam çocuğa polisi aramasını söyler, ama Frank bunu yapmak istemez. Annesi bu ilişkiyi bitirmesini ister, ama Frank buna da karşı çıkar. Frank odadan çıktığında karısı “polisi arayacak mısın” diye sorar Matt karısına bu konuyu kapatmalarını ve istiyorsa polisi onun aramasını söyler ve karısıodadan çıkar.
Akla takılan soru; Frank ilk dayak yediğinde polise gitmeli miydi gitmemeli miydi? Babanın oradaki duruşu doğru muydu değil miydi?
Baba tehlikeyi hafife alıyor, sanki çocuğu yapay bir şekilde erkekleştirmeye çalışıyor. Polis çağırma kısmını gelirsek, -çünkü Frank’i öldürdükten sonra Richard’ı serbest bırakmalarından anladığımız üzere polisi çağırsalar da muhtemelen bir şey yapmayacaklardı- ama bir baba olarak “bu adam tehlikeli” diyerek çocuğu buna karşı uyanık olmaya teşvik etmeliydi. Babanın fonksiyonu çocuklara bir çatı olmasıdır. Bir tehlike varsa baba ’burada dikkatli ol’ der. Belki baba bunu söylemiş olsaydı Richard eve girip Nathalie’ye saldırdığında ve Nathalie Frank’i aradığında paldır küldür oraya koşmayabilir ve onu aradıklarında “polisi çağırın” diyebilirdi.
Buradaki çocuk henüz erkeksileşmemiş, ama aynı durumda bir erkek ne yapardı?
Bize göre tehlikeyi küçümsemek erkeklik değildir. Önemli olan tehlikeyi görmek ve aynı zamanda kendini de korumaktır. Kadının evine gidip, çocuklarıyla ilgilenirken bir yandan da eski koca karakterindeki bir adamın buna çok öfkelenebileceğini anlamaması yani orada bir tehlike olduğunu anlamamasından Frank’ın olayı babası gibi algıladığınıve biraz hafife aldığını söyleyebiliriz yani tehlike küçümseniyor.
Dişi enerji tehlikeyi küçümseyebilir ve halledebilirim zannedebilir, ama eril enerjinin tehlikenin boyutunu algılıyor olması gerekir. Oğlanın tehlikeyi algılayamamasının nedenini babaya bağlayabiliriz çünkü bu anlamda baba da yumuşak kalıyor. Sürecin içinde sanki baba adam olmaya karar verip oğlunu öldüren kişiyi öldürüyor böylece adaleti sağlıyor. Çocuk ilk dayak yediğinde polisi çağırabilirdi, ama polis Richard’ın Frank’i öldürmesine engel olamazdı. Babanın oğluna bunun tehlike barındırdığını ve dikkatli olması gerektiğini söylemesi gerekirdi ama bunu hiç söylemedi, sadece ‘sen de vurdun mu? ‘dedi.
Oğlunun ölümünden sonra kadın dünyadan çekilmiş kendini eve kapatmışken kocasının hayatına devam etmesi; işine, içmeye, pokere gitmesini anlayamıyor onu yüzeysel buluyor. Muhtemelen anne için çocuk kaybı daha büyük bir acı veriyor. Herkes için standart bir durum yok, ama annenin bebeği karnında büyüten ve parçası yapan olmasının etkisi büyüktür.
(Frank öldükten sonra arkadaşları çifti pikniğe çağırır ve Matt de gitmek ister ve giderler.) Sanki burada bir duyarsızlık var. Anneye baktığımızda kadın duygusuz gibi bir izlenim veriyor. Oğlu ölmüş, o kitapları düzenliyor. Film açısından bakarsak; çocuk kaybının bir yandan proje kaybı gibi olduğu ve narsistik bir yaralanmaya da yol açabileceği söylenebilir. Çocuklarını narsistik yatırım yaparak sevebilen ebeveynler onların gerçek ihtiyaçlarını görmek yerine kendi narsistik doyumlarını çocuk üzerinden yaşamaya meyilli olurlar. Bu ne demektir?
Mesela; çocuğun edebiyata eğilimi vardır, ama mühendis veya doktor olmak toplumda daha prestijli meslekler olarak kabul edildiğinden ve kendileri de çocukları üzerinden prim yapmak istedikleri için, matematikte zorlanan çocuklarının mutsuz olacağını göz ardı ederek, zorla sayısal bölüme yazdırırlar. Çocuk henüz oyun çocuğudur, ama bütün günü piyano, bale dersleriyle planlanır. Bütün bunlardan anlarız ki çocuk onların projesi olmuştur. Filme geri dönersek bu kadın için de projesini kaybetti, demek çok yanlış olmaz. Tabi böyle bir durumda babanın, anneyi çocuğun üzerinden çekmesi beklenir, ama çoğu zaman kendi aralarında muhabbet oluşturmayan ebeveynler, çocukları ortak bir projeye dönüştürebilir veya filmde olduğu gibi kendisi hâlâ ergen olan bir baba, erkek çocuğunu kendisine arkadaş edinebilir.
Filmin sonlarına doğru karı koca arasında bir yüzleşme yaşanır. Kadın adamı çocuğun kaybının yasını tutmamakla suçlar adam da kadına çocuğun onun için hiçbir zaman yeterli olamadığını söyler. Kadın oğlunun Nathalie’yi sevip sevmediğiyle ilgilenmiyordu, çocuğun yaptıkları anne için hiçbir zaman yeterli değildi. Kadının narsistik kişilik bozukluğu özelliklerini taşıdığını ve çocuğunu proje yapmış olduğunu algılıyoruz. Çocuk mimar olacak kendisine uygun olduğunu düşündüğü bir kadınla evlenecek gibi bir fantezi oluşturmuş yani aslında hep beraber oluşturduklarıdüzlemin bu çocuğu ölüme götürdüğünü anlıyoruz. Karı koca arasındaki yüzleşmede de bu gerçek ortaya çıkıyor.
(Bu konuşmanın arasında bir kız çocuğu kapıyı çalar ve kurabiye sattığını söyler. Matt kızdan kurabiyeleri alır ve oturma odasına döndüğünde karısına sarılır ve ondan söyledikleri için özür diler.)
Kadın adamın çocuğa nasıl davrandığıyla ilgili söylediklerini anladığı ve itiraz etmediği için adam çocuğunu yeni kaybetmiş bir anneye bunları söylemek ne kadar doğruydu diye düşünür özür diler. Genelde anneler bu konuda bir sorun yokmuş gibi davranırlar, bu açıdan yine de kadını takdir edebiliriz.
Nathalie’nin büyük oğlu limana gelir ve Frank’le ve Matt’le birlikte balığa gittikleri teknede Matt’i görür, üzüntüyle ona bakar ve bisikletiyle oradan uzaklaşır. Burada çocuğun içinde iyilik barındıran ve eril olan bir figüre ne kadar ihtiyaçduyduğunu görüyoruz. Erkek çocuklar için bu özelliklere sahip babalarının olması son derce önemlidir. Hayatla başaçıkma becerilerini böyle bir babadan edinirler. Aksi halde hayatta her zaman zorlanacaklar ve hayatla başa çıkma kapasiteleri yetersiz olacaktır.
Matt avukatı ararken onu lokantada bulur, ama avukatın onun yüzüne hiç bakmaması dikkat çekicidir. Adamı hiçgörmüyor, adama “hoş geldin, gel otur, ilgileniyorum” diyor, ama arka planda hiçbir hissiyatı yok ve orada adamın söyledikleri bomboş. Olayı bir iş gibi algılıyor, benliğini kapatmış, sadece yapması gerekeni yapıyor. Avukatlar sistemin içinde kalırken kaçınılmaz olarak bu hale gelebiliyorlar.
Filmde verilen örnekte; bir kadın kocasını öldürüyor, 50 kg betonu ayağına bağlıyor ve köprüden aşağı atıyor. Kadına sorduklarında bunu tek başına yaptığını söylüyor.
Amerika’da insanlar sistemin açıklarını biliyorlar, sistem sanki insanı koruyormuş gibi davranıyor, ama adaleti sağlayamıyor.
Matt sistemin adaleti sağlamasını bekler ancak bu olmaz, arkadaşının da yardımıyla Richard’ı öldürür ve gömer. Filmde Matt’in arkadaşının ona sorgusuzca yardım ediyor olması da takdirle karşılanabilir. O ana kadar bunların arkadaşlığı yüzeysel derken aslında bunun böyle olmadığını anlarız.
Baba, oğlunu öldüren Richard’ı öldürdükten sonra evine döndüğünde duvarda Richard ve Nathalie’nin birbirlerine sarıldıkları ve gülümsedikleri bir fotoğraf görür, resmi gördüğü anda aslında kadının frekansının o adama (Richard) uygun olduğunu anlar. O ana kadar muhtemelen kadının ona cazip gelmesi nedeniyle bu gerçekliği inkâr etmiştir.
Matt ıstakoz yakaladığında parmağını kapar ve kanar, yara bandı yapıştırır. Richard’ı öldürdükten sonra yara bandınıparmağından çıkartır. Adamı öldürene kadar öfke daha yoğundu, yas süreci başlamamıştı. Bedelini karşı tarafa ödettikten sonra yas sürecine girebildi. Parmağındaki yara bandını çıkarması sembolik olarak yaranın iyileşmesi olarak algılanabilir.
SONUÇ:
Annenin narsistik özellikleri oğlanın yanlış kadınlara yönelmesine neden olmuştu. Çocuk anlamlı ve kalıcı bir şeyler oluşturamayacağı kadınlara yöneliyordu. Baba kendi dürtüleri yüzünden tehlikeleri küçümseyen biriydi. Çocuğun başına gelenler bu anne baba yüzünden gelmişti. Hiçbir şey nedensiz değildir. Anne bu kadar narsistikse çocuğu annenin hışmından koruyabilecek bir baba olmalıydı eğer baba bunu yapabilecek güçte olsaydı Frank yaşıyor olurdu.