Odak Danışmanlık Film Analiz Grubu

FİLMİN ADI: NITRAM (2021)

TÜR: DRAM-GERİLİM

YÖNETMEN: JUSTIN KURZEL 

OYUNCULAR: CALEB LANDRY JONES, JUDY DAVIS, ANTHONY LAPAGLIA, ESSIE DAVIS

KONU: Avustralyalı yönetmen Justin Kurzel’in dram-gerilim türünde gerçek bir hayat hikâyesinden uyarladığı, belgeseli de çekilen Nitram 1996’da 35 kişinin ölümüne neden olan Port Arthur katliamına odaklanıyor.  Yönetmen bu kadar yaralayıcı bir olayın nasıl gerçekleşebileceğini Nitram filminde gözler önüne seriyor. Filmde çocuğun sosyal ilişkilerden uzakta, kendi dünyasında (fantezi dünyasında) yaşaması ile ilgili birçok yorum var. Bu yorumlardan biri de Nitram’ın Asperger sendromlu oluşudur. Yazımızda değineceğimiz çıkış noktalarından birisi de budur.

Avustralyalı yönetmen Justin Kurzel’in dram-gerilim türünde gerçek bir hayat hikâyesinden uyarladığı, belgeseli de çekilen Nitram 1996’da 35 kişinin ölümüne neden olan Port Arthur katliamına odaklanıyor.  Yönetmen bu kadar yaralayıcı bir olayın nasıl gerçekleşebileceğini Nitram filminde gözler önüne seriyor. Filmde çocuğun sosyal ilişkilerden uzakta, kendi dünyasında (fantezi dünyasında) yaşaması ile ilgili birçok yorum var. Bu yorumlardan biri de Nitram’ın Asperger sendromlu oluşudur. Yazımızda değineceğimiz çıkış noktalarından birisi de budur.

Otizm spektrumunun daha hafif bölümünde yer alan Asperger Sendromu, Nitram’ın durumunu tanımlıyor. Filmi izlerken insanın içinde bir nebze de olsa iyilik uyandırmasından Nitram’ın içinde az da olsa iyi bir anneliğin oluşabildiğini söyleyebiliriz ancak insanlar ile iletişim kuramaması ve onların aralarına dâhil olamıyor olması insanlara karşı hasedinin çok yoğun olabileceğini düşündürüyor. Filmin ilk sahnesi, olayı anlatan belgeselden bir kesit ile başlıyor. 

Nitram’ın havai fişeklerden yara almasına rağmen bunu bir oyun olarak görüp yine de fişeklerle oynamaya devam etmesinden, yaptıklarının hayatta oluşturabileceği sonuçlarının çok farkında olamadığını görebiliyoruz. Kendi dünyasını bütünüyle anlayamayan ve davranışlarının yaratabileceği sonuçları göremeyen bir düzlemde olduğunu evine yerleştiği kadın –Helen– ile arabada direksiyona yaptığı müdahalesinin kadını öldürebileceğini anlamamasından ya da arkadaş edinmek için satın aldığı silahların bazılarını sörf yapan Jamie’ye hediye olarak vermeye kalkmasından anlayabiliriz. Nitram annesi tarafından bebekliğinden itibaren hisleri, duyguları ve düşünceleri olan bir insan olarak görülmemiş ve algılanamamış bir çocuk, bu nedenle o da çevresindeki insanları hisleri olan bir canlı olarak algılayamıyor. Bunun somut olarak görüldüğü yer; filmin son sahnesinde, kafede, silahlarla girip herkese ateş açması ve oradaki insanları aslında birer oyuncak, kendisini de bir oyundaymış gibi görmesidir.

Filmin giriş sahnesi; annesinin onu yemek masasına çağırması ile başlıyor. Annenin yüz ifadesi donuk ve herhangi bir duygudan yoksun. Nitram’ın kıyafetlerinin kirli olduğunu ve onları çıkartmadan sofraya oturamayacağını söylemesinin ardından Nitram’ın çıplak gelmesine ise hiçbir tepki vermiyor. Annenin temizlik imajına uygun olduğu sürece her şeyi normal olarak algılaması ve gerisinin bir öneminin olmadığını buradan anlayabiliriz. Anne kendi benliğini yani hisleri ile olan bağını tamamen kapatmış durumda, genel ifadesi donuk ve karşısındakinin ne istediğini ne hissettiğini göremeyen kendi kalıpları ile yaşayan bunu da ailesine dayatan bir kadın. Bunları; Nitram’ın saçını kestirmek istememesine rağmen ona bunu dayatmasından ve kocasıyla yaşadığı ev konusundaki tutumlarından anlamak mümkün oluyor. Anne hisleri ile kopuk yaşarken, Nitram’ın Helen ile tanışmasının ardından bir erkek annesi olarak çocuğunun başka bir kadına yöneldiğini görmesinin etkisiyle içinde kıskançlık ve öfke uyanıyor, yani benliğini açıyor.

Nitram, kendisine sörf tahtası alabilmek için diğer evlerin çimlerini biçmeye gittiği bir zamanda Helen ile tanışıyor. Helen, piyangodan çıkan para ile zengin olan, insanların arasında hasedi yüzünden bir dünya kuramamış, evde onlarca köpek ve kedi ile birlikte, hayatta tutunabileceği bir şey olmadığı için çocuksu fantezi dünyasında yaşayan, hayatın gerçekliği ile bağı olmayan bir kadın. Hayata tutunamayanlar olarak çareyi Nitram ile birbirlerine tutunmakta buluyorlar, ikisi de ilk defa iletişim kurabildikleri bir ilişki oluşturuyorlar. Büyük ihtimalle Nitram’ın içindeki iyiliği görmek Helen’e iyi geliyor. 

Helen araba kazasında öldükten sonra Nitram, Helen’in evinde kalmaya devam ederken, annesi ona geliyor, babasının çok iyi durumda olmadığını ve onu görmek istediğini söylüyor. Babası ailede söz sahibi olamayan, verdiği kararların arkasında duramayan, karısının istekleri doğrultusunda hareket eden ve Nitram ile olan ilişkisinde bir ebeveyn olamayıp rüşvetler (fişekleri geri çocuğuna vermesi gibi) ile bir ilişki kurabildiğini görebiliriz. Babası, dünyasında önemli bir yeri olan istediği evi alma fantezisi çöktüğü için depresyona giriyor. Yattığı yerden kalkamayan bir duruma gelince karısı onu kaldırması için Nitram’ı çağırıyor. Annesi, kendisinin hakikatini ve hislerini göremediği/algılayamadığı için Nitram da babasının olduğu hali ve duygu durumunu göremiyor. Kalkması için babasına vurduğu sırada annenin hiçbir şey yapmadan sadece izlemesinden anlayabileceğimiz aslında; Nitram’ın annesi ile özdeşleşerek onun bir uzantısı gibi davranması, yani annenin öfkesinin Nitram üzerinden hayata geçmesidir. Nitram burada annesinin öfkesi ile davranıyor ve babasını döve döve yattığı kanepeden kaldırıyor. 

Fantezisinin yıkılması ile yaşadığı depresyon, Nitram’ın babasını hayattan kopma noktasına getiriyor ve sonunda intihar ediyor. Babasının intiharından sonra Nitram satın aldığı silahlarla önce oyun misali, Helen’in ölümünden sonra ona kalan evin bahçesinde atış denemeleri yapıyor. Biraz zaman geçtikten sonra, Helen’in köpeklerini sokağa bırakıp babasının satın almayı çok istediği ancak satın alamadığı o evde oturan yaşlı çifti öldürüyor ve bir kafeye gidiyor. Kafede normal bir şekilde yemeğini alıp yedikten sonra kamerasını kendisini çekecek şekilde ayarlayarak 35 kişinin öldüğü 26 kişinin yaralandığı katliamı gerçekleştirmek üzere çantasındaki silahları çıkartıp oradaki insanlara (onlara vereceği zararın tam bilincinde olmayan bir tutumla) ateş ediyor.

Film bize çocuğun iç dünyasının oluşmasında annenin rolünün ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Anne aslında kendine benzeyen (aynı problem düzeyinde) bir eş seçtiği için aile ortamı da annenin çocuğa verdiği zararı onaramıyor.