Odak Danışmanlık Film Analiz Grubu
Filmin Adı: 1883-Western
Sezon: 1.
Bölüm: 3.
Tür: Dram (2021)
Yönetmen/Senarist: Taylor SHERIDAN
Konu: Bu bölüm bize erkek olmak, insanları kendi parçası yapmadan ilişki kurmak, aşk ilişkisinin özellikleri ve anne-kız arasındaki sevginin koşullarını anlatıyor.
İlk sahne Elsa’nın ölüm ve hayatta kalma ile ilgili anlamaya çalıştığı konuşmalarla başlıyor. Yaşamın büyük bir dikkat, özen, çaba gerektirdiğini ve doğada hayatta kalmanın zorluklarını anlatıyor. Aç bir hayvanın ölümcül saldırısı, otların arasından birden çıkan yılanın saldırması ve doğru yerde durulmadığında bir tekerleğin altında kalınması ile son bulan hayatları, doğanın yaşam döngüsünde ancak güçlüysen hayatta kalınabileceğini gözlemlediğini anlatıyor. Hayat gerçeklerini anlatırken herhangi bir korku ya da öfke hissedilmiyor. Yetişkin birinin hayat gerçeklerini nasıl algıladığını göstermesi açısından dikkat çekici. Bölüm ilerledikçe Elsa hayatta her şeyin iç içe olduğunu fark ediyor. Dünyayı, yaşamı anlamaya çalışan biri olarak ölüm ve sefalet bir yanda dururken diğer tarafta macera ve mucizelerin olduğunu algıladığını ve yaşamı merak ettiğini, dünyanın yalnızca bizim için yaratılmadığını anladığını anlıyoruz.
Yolun en zorlu kısımlarından biri olan nehre geldiklerinde Yüzbaşı Shea, Thomas ve James’ın karşıya geçme konusunda konuşmalarına tanık oluyoruz. James’in tutumundan, başka birinin doğruları ile hareket etmediğini anlıyoruz. Nehri geçerek batıya gideceğini ve kararını onlara bildirdiğini söylüyor. İki erkek arasında fikir ayrılığının olması her iki tarafta da öfke yaratmıyor, karşısındaki insanın kendisinden ayrı biri olduğu ve bu nedenle farklı düşünebileceği kavramı her iki erkek için de çok net. Çocuksu birçok insan karşısındakinin kendisi olmasına izin vermez, bu yapıdaki insanlar yakın ilişkiye hazır değildir çünkü; yakın ilişkinin sağlıklı olabilmesi için her iki insanın da hakiki olması gerekir.
James ve Yüzbaşı bölümün ilerleyen kısmında tekrar bir araya geliyorlar. James avladığı hayvanı pişirirken Yüzbaşı kendisinin lider olduğunu ve onun kararını sorguladığını söylerken James bu konuda kendisini kötü hissetmediğini ve Yüzbaşı’nın çalışanı olmadığını, onlara yardım ettiğini, aldığı kararı da hayata sokacağını, öncelikli sorumluluğunun kendi ailesi olduğunu ve onları düşündüğünü net olarak belirtiyor. James’in, bu konuşmanın sonunda Yüzbaşı’ya daha önce ikram ettiği eti vermediğini görüyoruz. James bu davranışı ile yaşanan gerginliği yumuşatmak istemediğini ve alttan almak gibi bir niyeti olmadığını ortaya koymuş oluyor. Bir başka deyişle; ne dediğimizden daha önemli olan nasıl davrandığımızdır.
Sonraki sahnede çingene kadın Noemi eşi öldükten sonra çaresiz ve ne yapacağını bilemez bir halde kalıyor ve bu zorlu koşullarda bir erkeğe ihtiyacı olduğunu, birinin ona koca olmasını istiyor. İki çocuklu genç bir kadının o koşullarda hayatta kalabilmesi için birinin ona kol kanat germesini istemesi doğaldır. Kadın ruhu kendini korumak isteyen bir erkeğe yönelir. Noemi’nin de kendi gerçeğini algıladığı anlaşılıyor. Thomas ve Yüzbaşı kadının bu çaresizliğini kendileri için bir çıkara dönüştürmeden, nefslerini geri çekerek kadına yardımcı oluyorlar. Onun atları ve çocukları ile ilgilenebilecek hale gelmesini sağlıyorlar. Noemi ile Thomas’ın konuşmasında kadının sevgisini kazanacak birini bulmasını ve kendisini yardım edilmesi için takas edilecek bir eşya yerine koymamasını anlattığında hem kadını hem de kendini nesneleştirmediğini anlıyoruz. Thomas’ı çıkarları değil, içindeki sevgi yönetiyor, onun bu özellikleri de Noemi’nin ona âşık olmasına neden oluyor.
Noemi’nin yiyeceklerini çalan adamlar karşısında da iyi bir sınav veriyorlar. Yiyecekleri çalanlar zaten bunların kendilerine ait olduğunu ve Noemi’nin kocasının onlardan çaldıklarını geri aldıklarını söylüyorlar. Bir topluluk bir arada kalacak ise bazı kuralların konması ve grup lideri tarafından bunların uygulanmasının sağlanması çok önemlidir. Peki, bu kurallar nedir? Öncelikle hırsızlığa izin verilemez. Ayrıca bir kadın ve iki çocuğunu aç bırakan insanlar bu grubun içinde kalamaz. Yüzbaşı gruptan attığı kişilerin grubu kışkırtma girişimleri sırasında korkmadan ya da daha doğru bir ifade ile korku tarafından yönetilmeden grubun karşısına geçiyor. Onları kovarken söylediği sözü hatırlatıyor “sizi tekrar görürsem öldürürüm”. Yüzbaşının öldürmek zorunda kalmadığı sürece öldürmeyi seçmediğini, koşullarını zorlaştıracak olsalar bile (Thomas ile konuşmalarında, en yakın kasabaya gidip kendilerinden daha güçlü adamlar bularak peşimize takılacaklar, dedikleri sahnede…) içindeki doğrular sistemine uygun hareket ettiğini görüyoruz.
İlerleyen sahnelerde James oğlunu geyik avına götürüyor. Av esnasında oğlunun sessiz kalması gerekirken meraklı bir şekilde konuşması onu sinirlendirmiyor, sadece “geyik avına 5 yaşındaki bir çocuğu getirmek pek de akıllıca değil” diyor. Çocuğun bir yetişkin gibi olmamasına öfkelenmemesi ancak kendini bulmuş, içinde sevgi olan bir ebeveynin yapabileceği bir şey olduğunu teyit ediyor.
James oğlu ile bir geyik vurduklarında oğluna öldürdükleri geyiğe “teşekkür etmemiz gerekiyor” diyor, bu teşekkürle hayatta kalmak için başka bir canın son bulduğunu anlatmaya çalışıyor. “Her öldürdüğümüzde insanlıktan uzaklaşır ve hayvanlığa yaklaşırız, bunun dengesini bulmaya çalışıyoruz” diyor. Genel eğilimi insan kalmak üzerine olan James’in savaş travması çok ağır, çok sayıda insanın öldüğü savaş ortamının onu insanlıktan çıkarma ihtimalini de algıladığını anlıyoruz.
Elsa’nın annesi ile olan hayvan gütme sahnesinde ise Elsa annesinin gerçeğini fark ediyor; hayallerinin, içindeki ateşin, tutkunun esas kaynağının annesinden geldiğini anlıyor. “Ateşi önce o yemişti ve ben hayata böyle geldim” diyor, yani “malzemem annem, gerçekten ateş anneme ait” diyor. Anne ve kızı arasında gerçek bir sevginin varlığı hissediliyor. Annesi ona iyi bir annelik verebilmiş, içinde meraklı, dengesi çabuk sarsılmayan bir bebek var. Elsa bu nedenle annesini iyi olarak algılayabiliyor. Bu denklemde; karısına yönelmiş ve aynı zamanda Elsa’yı kızı olarak sevebilen bir babanın olmasının ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Böyle bir ilişki içinde anne, kendini eksik bir varlık olarak tanımlamıyor ve kadın olmaktan memnun, böylece kızı da dâhil olmak üzere diğer kadınları sevebiliyor.
James ve Margaret kızları ile ilgili konuşmalarında, anne, gittikleri yerde “centilmen olmayacak ve bu adil değil” diyor. Bu diyalog bir kadın erkek ilişkisinin formatı açısından önemlidir; James soruyor: “ben centilmen değilim, pişman mısın?” Margaret: “hayır”, James: “neyi değiştirmek isterdin?” Margeret: “Hiçbir şeyi” diyor. Yetişkin iki insanın ilişkisinde planları, keşkeleri olmadığını görüyoruz. İkisinin de yatırımları gerçekliğe, olanı yaşamaya ve olanın içinde sevgiyi oluşturmayadır. Oradaki dinamik yani kadının söylediği; hiçbir şeyi değiştirmezdim, demesi seni seviyorum, sana aşığım demenin çok ötesinde bir anlam ifade ediyor. Bunu da ikisinin birlikte oluşturduğunu görüyoruz, adamın özellikleri ve kadının özellikleri bunları beraber oluşturuyor.Günümüz koşulları kadın erkek ilişkisinde beraber bir şey oluşturmayı çok zorlaştırıyor. Dönemsel olarak onlar daha kötü şartlarda yaşıyor gibi geliyor ancak James ve Margaret’ın oluşturduğu hayat kalitesini günümüzde göremiyoruz. Bu aşamada nedenini anlamaya çalışıyoruz. Dizinin olduğu dönemde hayat şartları çok zor ve güçlenmeden hayatta kalmak imkânsız. Böyle olunca insanlar ruhsal olarak büyüyorlar. Narsistik ihtiyaçlar günümüzdeki gibi hayatın merkezinde değil. Burada şunu söylemek yanlış olmaz, günümüzde insanların çoğu yaş alıyor, ama büyümüyorlar. Öyle olunca her çocuk gibi oyuncaklara yönelikler; cep telefonu, araba, bilgisayar gibi oyuncaklara yaptıkları yatırım, eşlerine ve çocuklarına yaptıkları yatırımdan fazla, sonuç olarak insana yapılan yatırıma paralel bir özel hayat oluyor.