Odak Danışmanlık Film Analiz Grubu

Filmin Adı: 1883-Western

Sezon: 1.

Bölüm: 5. (Özgürlüğün Pençeleri)

Tür: Dram (2021)

Yönetmen/Senarist: Taylor SHERIDAN

Konu: Bu bölüm bize âşık olmayı, kadın erkek ilişkilerinin doğasını, eril enerjinin bulunduğu ortamda nasıl adaletli bir sistem oluşturduğunu, yakın ilişkilerde karşındakini parçan yapmadan nasıl sevilebileceğini anlatıyor.

Bölümün ilk sahnesinde, Elsa bulundukları coğrafyayı tarif ediyor. Hataya merhamet göstermeyen bir yerdeler artık. Bunları söylerken şikâyet etmiyor bize sadece durumu anlatıyor.

Thomas ve Yüzbaşı’yı ile kayıplar üzerine konuşma yaptıklarını görüyoruz. Thomas “ölen askerler için gözyaşı dökmemiştin” diyor. Yüzbaşı’nın cevabı şaşırtıcı; “sen öyle san” diye cevap veriyor. Burada yüzbaşının savaş alanında kendi ile ilişkisini kesmediğini yani insan kalmaya devam edebildiğini anlıyoruz. Savaş, bebek anneliği eksik olan insanlarda içindeki öfkeyi çok arttırdığı ve içlerindeki iyi anneyi tutamadıkları için önemli bir hastalanma nedenidir. Yüzbaşı bu anlamda içindeki iyiliği kaybetmediği için savaş alanında hastalanmamış.

Sonraki sahnede, göçmenlerin çalan iki kişiye Thomas, Yüzbaşı ve James’in nasıl davrandığı izliyoruz. Yüzbaşı ilk olarak göçmenlerin lideri olan Josef’in sorunu çözmesini bekliyor. Burada oğlunu hayata hazırlayan, onun adına sorunları çözerek çocuğu sakatlamayan bir baba gibi davranıyor. Sorun boyunu aşınca müdahale ediyorlar. Yüzbaşı doğru sistem kurabilen her eril enerji sahibi insan gibi (zaman zaman kadın da bunu yapmak zorunda kalır), zor kararı veriyor ve sisteme uygun olmayan ve sistem için tehlikeli olanı sistemden atıyor. Bunu yapmaması durumunda her şeyin kontrolden çıkacağını ruhu çok iyi biliyor ve bunu yapmakta tereddüt etmiyor.

Elsa’nın bir hafta boyunca sürünün yanında olduğunu öğreniyoruz. Enerjisi yüksek ve böyle zor bir işin altında kalkabiliyor. Bunun nedeni nedir? Elsa, birbirlerini seven anne babanın çocuğu; anne baba arasındaki cinsel hayat devam ediyor, birbirlerini tamamlayarak hayatın altında kalkıyorlar, iş birliği yapmakta zorlanmıyorlar. Böyle bir aile ortamında Elsa anneden ruhsal malzemeyi alırken ödipal dönemde babaya yöneliyor. Babada bu dürtünün bir karşılığı olmadığından (babanın dürtüsü anneye yönelik) kızına sadece sevgisi olduğundan, anne de Elsa’nın babaya yönelimine karşı öfke duymuyor, böylece ödipal dönemden sağlıklı bir şekilde çıkıyor. Bu olduğundan çocuğun (kız/ya da erkek) enerjisi yüksek oluyor. 

Elsa annesine Ennis ile öpüştüklerini söylediğinde annesi buna kızmaz ancak “daha ileri gitme, kendini sevdiğin birine sakla” der. Muhtemelen bu günümüz toplumun birçoğu için fazla tutucu olarak görülebilir. Cinselliği, yemek yemek gibi giderilmesi gereken bir ihtiyaç olarak gören birçok insan olabilir. Böyle bir yaklaşımda dürtü, sevgiyi arttırmak için kullanılmıyor. Peki, ne için kullanılıyor; narsistik tatminler, hasetin azaltılması, yenme ve öfkenin çıkarılması vb. Ruhsal büyümeden ve mutlu bir hayat oluşturmktan bahsediyorsak insanın bu saydığımız özellikleri geride bırakması gerekiyor. Kısacası dürtü, sevginin emrinde değilse kişi bundan zarar görür.

Elsa, Dennis’le beraber olmak için ilerlerken hissettiklerini “Açlıktan, korkudan ya da daha önce hissettiğim herhangi birşeyden daha güçlü” olarak anlatıyor. Sevgi ile dürtünün birleşmiş halini tanımlıyor.

Dennis ile beraber olduğu gecenin sabahında Elsa annesiyle konuşuyor. Anne yaptığının sonuçları olacağını anlatıyor kızına; “özgür olmak için yaptıklarının sorumluluklarını almalısın” diyor anne. Elsa, narsistik ihtiyaçları ile yönetilmediğinden Ennis’e “çocuğuma bakacak adam mısın?” sorusunu rahatlıkla soruyor. Baba ile Ennis arasında yaşanan diyalogda babanın kızını korumaya çalışırken kızının sevdiği adamla bir dünya kurmasına itiraz etmediğini anlıyoruz.

Ennis’in vurularak ölme sahnesi, seyirciler için oldukça sarsıcı oluyor. Elsa kaybın acısını yaşarken anne-babanın acısına taşıması, ama ona müdahele etmemesi saygılı bir sevginin nasıl olabileceğini gösteriyor bizlere…