“Şimdi ve Burada” Makale Okuması
Bu makalede Betty Joseph;
Kleinyen eğitim almış biri olarak seanslara Bion’un teknikleri eklendiğinde oluşan sentezi bizlere anlatmakta. Bizler bu makaleyi okurken makalenin içeriğinde aktarılanların çoğu zaman seans odasında zorlanılan alanlar olduğunu tespit ettik. “Geçmişi tedavi ortamına ne kadar katmalıyız? Dirençleri olan hastalar ile nasıl ilerlemeliyiz? Narsistik hastalar, borderline hastalar ve sapkın hastalar ile seanslarda nasıl yorumlar yapıldığında faydası olur?” Sorularına cevap bulduğumuz bir makale olmuştur.
“ŞİMDİ ve BURADA” TEKNİĞİ VE BETTY JOSEPH (1959-1989)
Joseph Aguayo 2011
Yazar, Betty Joseph’in devam eden teknik katkılarının bir yönünü, kökensel Londra Kleinian bağlamı açısından tarihselleştiriyor. Joseph başlangıçta, hem hastanın hatırladığı geçmişinden hem de bilinçaltı geçmişinden yararlandı. Ruhsal değişimi yaratmak için bu deneyimleri geçmişten bugüne aktarım yorumlamalarıyla birbirine bağladı. `Burada ve şimdi’ analizinin tekniğini geliştirirken, Joseph, projektif ve introjektif özdeşleşmenin iletişimsel bir tanımını ve ayrıca kısmi nesne anatomik yorumlayıcı dilin kullanımını marjinalleştirirken canlandırmanın önemini vurguladı. Yavaş yavaş hastanın geçmişini doğrudan bugünle ilişkilendirmeyi bir kenara bıraktı, artık hastalarıyla doğrudan temas kurma zorunluluğu hissediyordu. Artık zor hastaların an be an nasıl davrandıklarını ve yorumlara nasıl tepki verdiklerini takip ediyordu. Yazar, Wilfred Bion’un açık ve örtük kavramsal çalışmasının yanı sıra Joseph’in analistler için düzenlediği sürekli grup atölyesinin, hastanın analistin karşı aktarım tepkileri üzerindeki projektif etkisinin daha iyi anlaşılmasına yol açtığını ve dolayısıyla analistin meslektaşı Herbert Rosenfeld’in tanımladığı ‘tedavisi zor’ narsisistik spektrum hastalarıyla ilgili kapasitesini artırdığını ileri sürmektedir.
Joseph, yakın tarihli çalışmasında hastaların erken geçmişleri hakkında ne hatırladıklarını açıklığa kavuşturmaya devam ederken, anlayışını hastanın aktarım sürecinde yansıtılan içsel nesne ilişkilerinin yapısının doğrudan analizi açısından biçimlendiriyor. Analist, Freud ve Klein’ın daha önceki ‘geçmişten bugüne’ çalışmasının aksine, aktarımın daha ‘içeriden dışarıya’ bir anlayışına daha fazla vurgu yaparak hastanın iletişimleri ve canlandırmaları üzerinde çalışıyor. Bu araştırma, Betty Joseph’in çağdaş Kleinian tekniği üzerindeki önemli etkisinin bir örneğiyle Michael Feldman’ın bazı çalışmalarını ele alarak son buluyor. Şimdi analist, hastanın yansıttığı içsel dünya olan `geçmişi’ dinler ve ayrıca hastanın yorumları savunmacı, dengeyi koruma amaçlı olarak nasıl duyduğunu ve nasıl gizlice yanlış duyduğunu izler; analist, egonun algılama işlevlerini genişleterek psişik değişim yaratmaya çalışır.
SAVAŞ SONRASI KLEİNİAN DÖNEMİ: BETTY JOSEPH’İN ERKEN DÖNEMİ (1948- 1966)
Betty Joseph’in `burada ve şimdi’ klinik tekniğinin başlangıcı, İkinci Dünya Savaşı’nın ve Anna Freud ile Melanie Klein’ın çatışan görüşlerine ilişkin “İhtilaflı Tartışmalar” olarak bilinen küçük savaşın sona ermesinden sonra, İngiliz Psiko-Analitik Derneği’nin tarihsel bağlamında incelenebilir. Bu makale, Betty Joseph’in klinik tekniğinin bir yönünün, yani hastanın hatırlanan ve bilinçaltı geçmişiyle nasıl başa çıktığına odaklanmayı amaçlamaktadır. Londra’daki Melanie Klein ve Anna Freud grupları arasındaki kavramsal ve eğitimsel sorunlardan habersiz olan Joseph, 1940’ta Manchester’da Michael Balint ile analizine başladı ve bu analiz, 1945 sonbaharında İngiliz Topluluğu’nda eğitime başladıktan sonra da devam etti. Savaştan önce Birmingham Üniversitesi’nde ve ardından London School of Economics’te psikiyatrik sosyal hizmet okuyan Betty Joseph, daha sonra Roger Money-Kyrle ve Wilfred Bion gibi kişilerle birlikte aday seminerlerine başladı (Pick ve Milton, 2001). Bu özel seminer meslektaşları grubunda analitik olarak doğmasının, analiz edildiği Independent yolundan Melanie Klein’ın klinik teorilerine geçişinde şekillendirici bir etki yaratacağını hayal etmek zor değil.(1)
Joseph 1949’da yeterlilik kazandıktan sonra, Melanie Klein, Hanna Segal ve Paula Heimann’dan daha fazla süpervizyon istedi. Analitik eğitiminin şu ana kadar ne getirdiği konusunda biraz belirsizlik hisseden Joseph, kısa bir süre sonra bu kez Paula Heimann ile başka bir analize girdi ve bu sırada hem Klein hem de Segal ile süpervizyon almaya devam etti(2). 1950’li yıllarda Joseph, Hanna Segal (1964) gibi analistlerin hastanın erken dönem geçmişini açıklığa kavuşturarak, hastanın bilinçdışı, çatışmalı ilişkilerinin yönlerini güncel seans materyaliyle ilişkilendirmek için bu geçmişi kısmı nesne(part object) yorumlarıyla açıklığa kavuşturdukları, o zamanlar geleneksel Kleincı teknik olarak kabul edilen şeyi öğrendi. Meslektaşları gibi Joseph de, hastanın psikotik parçalanmanın birincil anksiyetelerini ve korkularını savuşturma girişimleri açısından savunmacı yapılanmalar (constellation) üzerinde ayrıntılı olarak durmuştur.
(1 `Betty Joseph ile Röportaj’da (Pick ve Milton, 2001, s. 5) bu meslektaşlarıyla haftalık aday seminerlerinin önemi ve bunların bıraktığı kalıcı etki hakkında konuştu: ”Money-Kyrle bize Freud hakkında ders verirdi ve kürsüden inip bizimle aday seminerlerine gelirdi. Ve Bion bizden tamamen farklı bir analitik dünyadaydı. Oturup klinik bir seminer yapardık ve Bion bu seminerde aktarımı ve bunu nasıl ele aldığını ayrıntılı olarak tartışırdı. Daha genç olan grubumuzun hiçbiri henüz bu şekilde düşünmüyordu.)
(2 Pick ve Milton (2001, s. 8) Joseph’in 1950’lerde Melanie Klein ile analitik ve sosyal olarak nasıl tanıştığını ayrıntılı olarak anlatır; Melanie Klein’ı hem gerçek kalite ve özgünlüğe sahip hem de bir tür insan sadeliği olan bir kişi olarak bulur. Joseph şöyle hatırlar: ”Bir öğrenci olarak elbette derslerine ve seminerlerine giderdim ve zamanla onunla oldukça yakın temas kuran, kısmen iş, vaka tartışmaları, yazma vb. ile kısmen de sosyal olarak bağlantılı küçük bir insan grubunun parçası oldum. Zaman zaman yemek yerdik veya tiyatroya giderdik; bunları severdi. Her zaman insanların çalışmalarının çok farkındaydı ve onların kendilerini geliştirmelerine yardımcı olmaya istekliydi.)
Joseph artık hastanın ruhsal gerçekliğiyle daha doğrudan çalışmaya başladı ve Kleincı analiz ve süpervizyonda aldığı yıllar süren eğitim, çağdaşlarının `Kleincı’ olarak tanımakta zorluk çekmeyecekleri Tekrarlama zorlantısının bir yönü adlı makalesinde uygun bir şekilde temsil edildi (Joseph, 1959). Ancak Betty Joseph’in bu erken dönem çalışması, çağdaşlarının günümüzde bildiği daha yakın tarihli çalışmalarından farklı görünüyordu. Benim görüşüme göre, Joseph o zamanlar klinik çalışmasını tekrarlama zorlantısının mekanizmasına atıfta bulunarak temellendirdi, ancak daha sonra motivasyonel itici gücünü Klein tarafından ayrıntılı olarak açıklanan, anne nesnesine bağımlılığı içeren `birincil anksiyetelere ‘ bağladı (Joseph, 1959, s. 213). Analistler de aktarımı psişik değişimin birincil yeri olarak tanımladıkları ölçüde, Joseph de kendi klinik çalışmasında geçmişten bugüne aktarımı açıklığa kavuşturdu. Bu çabalar Joseph ve savaş sonrası dönemin diğer birçok Kleinian’lerin hastalarının erken tarihinin bir modelini oluşturmasına yol açtı, bu modelin geçmişten bugüne çatışmalı bir şekilde yer değiştirdiği varsayıldı.
Son arşiv araştırmaları (Spillius, 2007) Klein’ın hastanın erken geçmişinin rolü hakkında ne düşündüğünü aydınlatmıştır.Savaş sonrası dönemde geçmişten bugüne aktarılan iki süreç görmüştür: bu, hastanın `hatırlanan geçmişi’ (ya da kişinin kendi kişisel, çoğunlukla bilinçli geçmişine ilişkin görüşü, örneğin ebeveynleri, kardeşleri ve büyük travmaları, bilinçaltı fanteziler aracılığıyla); ve ayrıca Elizabeth Spillius’un `bebek gelişiminin ideal tipik modeli’ (burada `bilinçaltı geçmiş’ olarak adlandırılır) olarak adlandırdığı şeydi veya anne ve bebeğin ilkel/temel (primal) ilişkide olduğu
gibi bebek fantezilerinin, duygularının ve nesne ilişkilerinin tipik örüntüsüydü. Klein bu ‘genel çocukluk durumlarını’ aklında tutuyordu; bununla, memeye duyulan sevgi ve nefreti; annenin bedenine ve içindekilere yönelik epistemofilik bir içgüdüyü; anneye ve babaya saldırmış olmanın onarılması girişimlerini; ilkel sahneyi; Oidipus kompleksini; paranoid/şizoidin parçalanma bölünmelerini (splitting)ve depresif konumun gelişimini kastediyordu (ibid., s. 76). Bu geçmiş durumların aktarımı analizde gerçekleşirken, yorumların kendisi de Klein’ın ”… erken durumlara yönelik hisler” olarak adlandırdığı şeylerdi (ibid., s. 89). Klein, kendi klinik çalışmalarında hastanın şimdiki zamanı ile erken yaşamı arasında doğrudan bağlantı kurmuş ve analistleri geçmiş ile şimdiki zaman arasında açık aktarım bağlantıları kurmaya teşvik etmiştir (ibid., s. 67–76). Hanna Segal de diğer Kleincılar gibi o dönemde bu şekilde çalışmış ve adaylarını ve lisansüstü analistlerini benzer şekilde eğitmiş olabilir (Segal, 1964).
Joseph’in (1959) makalesinde, hayatı boyunca babası, erkek kardeşi ve diğerleri tarafından şefkatle kuşatılmış ve boğulmuş hisseden evli bir kadın olan `A’yı sundu. `A’nın talep edildiğini, suçlu ve kırgın hissettiğini hisseden Joseph, analizini erken gelişimdeki bir başarısızlığa dayandırmak için hatırladığı geçmişinden yararlandı. `A’, kızının ihtiyaçları için çok az zamanı olan, her zaman `hareket halinde’ bir kadın olan annesine karşı bilinçaltı olarak kırgın ve rekabetçiydi. `A’, bilinçaltı olarak güçlü bir şekilde onu terk eden annesiyle özdeşleşti; bu, yetişkin duruşunu korurken karşılanmamış çocuksu bağımlılık ihtiyaçlarını yansıttığı bağımlı başkalarını arama yolunu belirleyen bir şeydi (ibid., s. 214).
Hastanın hatırladığı geçmiş açıkça önemliydi: Joseph, aktarımın ayrıntılarını verirken, `A’nın bilinçsizce rolleri nasıl tersine çevirdiğini ve böylece kendi kendine yeten, yardımsever ve çok `profesyonel’ bir anne gibi göründüğünü, ancak çocuksu muhtaçlığını analistine yansıttığını belirtti. `A’ aynı zamanda analistin idealize edilmiş besleme kapasitelerini de benimsedi.
Joseph ayrıca Bion’un (1959) “Bağa Saldırılarına” atıfta bulunarak,
`A’nın rekabet ve haset nedeniyle iyi sütü, iyi yemi yok ettiğini ve bu saldırıların onda içe yansıtılmış bir `ısırılmış meme’ bıraktığını varsayımında bulundu. Bu tür kısmi nesne (part object) yorumları Joseph’in analizinin ayrılmaz bir parçasıydı ve bilinçaltı geçmişin etkisini yansıtıyordu (Joseph, 1959, s. 217). Anne memesine açgözlülükle, sahiplenicilikle ve talepkâr bir şekilde bağımlı olan ve- açgözlülüğü daha sonra anneye karşı içinde yoğun bir nefret ve haset uyandıran bir bebeğin halini algılarız. Bu da ona karşı şiddetli ve agresif yansıtmalı saldırılara yol açmıştı. Fakat aynı anneye acı bir biçimde ihtiyaç duyulduğu için, bu bir uzlaşma oluşumuna, yaşam ve ölüm içgüdülerinin birleşmesine yol açtı; burada `A’ aynı zamanda anne nesnesinin içsel deneyimini hem ölü hem de diri bir konumda, bir ”askıya
alınmış canlandırma” durumunda tuttu (ibid., s. 220-1). Joseph, analisti tarafından rahatsız edilen klostrofobik kadın analizan `A’nın karşılaştığı yerinden edilmiş annesel çatışmayı şöyle anlattı:
İşte burada, onun tahammül edemediği ve yok etmek zorunda kaldığı bağın, iyi iş – beslenme – ile benim aramdaki bağ olduğunu görebiliyorduk (tüm sorun Dr. Bion tarafından ayrıntılı olarak tartışılmıştır) ve aslında benimle rekabeti, annesini savunması, haseti, kızgınlığı ve öfkesi, bana bağımlı olduğunda ve benim ona yardımcı olduğum düşünüldüğünde uyanıyordu ve bu, karşı karşıya olduğumuz gerçek sorundu.
Elbette, Bion’un çalışması Joseph tarafından bu erken dönemde zaten biliniyordu – ve muhtemelen dostça, meslektaşça bir ilişki içindeydiler çünkü Joseph’in (1959) çalışmasında, Bion’un (1959) makalesine atıfta bulunmuştu; bu makaleyi, kendi makalesi yayınlandıktan sonra IJP’de yayınlandığından beri prova baskılarını okumuş gibi görünüyordu (Joseph, 1959, s. 222). Daha da önemlisi, Joseph, o zamanlar çok az kişinin yaptığı gibi, seminer arkadaşının kavramsal çalışmasından ödünç almıştı; bu da, Bion’un bebeğin zihnine, memesine veya annesine yaptığı saldırılar veya ikisini birbirine bağlayan şey hakkındaki kavramlarına gömülü Klein’ın bilinçaltı geçmiş hakkındaki fikirlerine dayanıyordu.
Ancak o dönemdeki Kleinian meslektaşlarının çoğu gibi Betty Joseph de hem hatırlanan hem de bilinçaltı geçmişin kavramsal ve teknik önemi üzerinde çalışmaya devam etti. Bir sonraki makalesi olan “Persecutory anxiety in a four years old boy”’da Joseph (1966) yine çocuğun erken geçmişinden ve bilinçaltı geçmişinden yararlanarak aktarım yorumları yaptı. Erken beslenme zorlukları geçmişi olan genç hastası, iki küçük kardeşinin yanı sıra diğer çocukları da açıkça kıskanıyordu. Gece terörleri ve şiddetli düşmanca yansıtmalardan yaşıyordu ve ayrıca annesinin hamile bedenine gerçek fiziksel saldırılar başlatıyordu (ibid., s. 185). Ayrıca analistinin bu vahşi dışarı atmalarını kontrol edemediği için ona misillemede bulunacağı fantezisi de vardı. Bu ilk eğilimler, analistine daha fazla güvenmeye başladığında azaldı ve bu da iyi anne nesnesinin içine girme konusunda yeni fanteziler uyandırdı. Seanslar arasında sahip olamadığı veya kendisi için sahip olamadığı memelere yönelik saldırılar, onu anne bedeninden dışarı atabilecek kadar korkulan ”volkanik memelerin” kalıcı imgelerine dönüştü. Bazen analisti, tehlikeli bir şekilde dışarı atan, misilleme yapan veya volkanik olanın aksine ”iyi bir meme” olarak hissediliyordu (ibid., s. 186–7).
Bu hasta, nesnesinin(terapist) kendi yansıtmalarını taşıma kapasitesi konusunda daha fazla güven duyduğunda, bu, önceki, görünüşte bitmek bilmeyen olumsuz sarmalların aksine, analistten anlamlı bir şekilde almak daha güvenli hale geldi. Bu gelişmeyle birlikte, ”nesnenin yansıtmalarını
içerme ve değiştirme kapasitesine olan güven yavaş yavaş oluştu ve bu da içe yansıtma yeteneğinin başlangıcına yol açtı” (s. 188). Joseph, bu kez Bion’un (1962) çalışmasından, analistin seansta metabolize eden ve anlayan bir anne nesnesi olarak göründüğü `kapsayan /kapsanan kavramından tekrar yararlandı 3 (Joseph, 1966, s. 187–8).
(3Joseph’in kısmi nesne (part object) yorumlarını kullanmaya devam etmesinde, altta yatan birincil anksiyeteleri, şiddetli ve potansiyel olarak psikotik olarak parçalayıcı duygusal deneyimlerden kaçınmak için hastayı savunmacı yapılara örgütlemek olarak da görüyordu; bu, Rosenfeld, Segal ve Bion’un psikotik zihin durumları üzerine savaş sonrası çalışmalarına çok benziyordu (Aguayo, 2009a, 2009b). Joseph (1960) bu temayı önceki bir yayında örneklendirmişti. Küçük hırsızlıklar yapan psikopat bir ergenle yaptığı analitik çalışma hakkında şunları yazmıştı: ”Bu (şiddetli) bölünme artık dağınık bir parçalanma türündedir ve kişiyi şizofrenik parçalanmaya yakınlığının ve bunu önleyen her şeye gücü yeten savunmalara olan mutlak ihtiyacının farkına varmasını sağlar” (ibid., s. 529). Aslında, Joseph burada hastasının bir yanda büyük suçlar, diğer yanda psikotik parçalanma arasında hassas bir psişik denge kurduğunu düşünüyordu. Joseph’in (1948, 1960, 1966) bebek, çocuk ve ergen vakalarının tedavisinde, “İhtilaflı Tartışmalar”’dan sonra İngiliz Topluluğu’nun benzersiz bir eğitim bileşeni olduğunu ve tüm adayların çocuk analizindeki konulara duyarlı hale getirildiğini belirtmekte fayda var. Betty Joseph ile yapılan bir röportajda, Claudine ve Pierre Geissmann (Geissmann ve Geissmann, 1998, s. 245), Betty Joseph’in önemli bir süre çocuk analisti olduğunu belirtti.)
Bence Betty Joseph, Bion’un 1950’lerde geliştirdiği hastanın hatırlanan geçmişinin rolüne ilişkin örtük görüşlerine bu noktada daha aşina hale geldi. Sonuçta, onun düşüncesinin bir öğrencisi olarak Joseph, Bion’un (1967) analitik denemelerinin toplandığı İkinci Düşünceler adlı kitabını okumuş olmalıydı; bu kitapta ilk kez 1950’deki üyelik makalesini yayınlamıştı (Bion, 1950). Bu makalede, hastasının standart bir erken öyküsünü vermiş ancak tedavi açıklamasının geri kalanında bu anlatıya atıfta bulunmamıştır. Baştan itibaren, Bion’un erken dönem öyküsü kavramını neredeyse yalnızca şimdiki zamana yönelik yorumlayıcı bir çalışmaya sıkıştırdığı ve geçmiş ile şimdiki zaman arasında açık bir aktarım bağlantısı kurmadığı ortaya çıkmıştır. Bion böylece tekniğinde anımsanan geçmişin doğrudan kullanımını dışladı. (Aguayo, 2009a, s. 86–7). Elbette, esas olarak hafızayla ilgili çok büyük zorluklar gösteren psikotik hastaları da analiz ettiği için, bu faktör de onun uzun vaka ”tarihleri” yazmaktan duyduğu hayal kırıklığına katkıda bulunmuş olabilir. (Bion, 1956, s. 344)
1957’ye gelindiğinde, Bion analistin hastanın hatırladığı geçmişinin önemini doğrudan yorumlamasının değerini daha da azaltmıştı, ancak bunun yerine kendisini hastanın şimdiki zaman deneyimine daha fazla ağırlık verirken buldu. Analizdeki hastasının deneyimine olan ilgisi artık şuydu:
….minyatür dramatik sunumlar; bir bebeğin banyosu veya beslenmesi için hazırlıklar, veya bez değiştirme veya cinsel bir baştan çıkarma. Daha sıklıkla sunumun bir dizi sahneden alınan parçaların bir araya getirilmesi olduğunu söylemek doğru olacaktır.. bu beni sonunda bir ideo-motor aktivitesini izlediğimi, yani bir fikri isimlendirmeden ifade etmenin bir yolunu izlediğimi varsaymaya yöneltti.(Bion, 1957, s. 271)
Hastanın eylemliliğine ilişkin bu görüşün içinde Bion’un ‘orada ve o anda’ yaşanan bir çocukluk geçmişinin gelişimsel modelinden uzaklaşması yatıyordu ve böylece hatırlanan geçmişin önemini ayrıntılandıran bir tekniği marjinalleştirdi(dışladı).
Elbette, Bion’un İkinci Düşünceleri (Second Thoughts) ile birlikte, Joseph’in tekniğinin giderek daha da şimdiki zamana odaklanmasına bilgi veren diğer çağdaş kaynakların da olduğu düşünülebilir. Bion’un klinik çalışmalarını ve yazılarını sık sık kullanması artık bilindik bir uygulamaydı ve Joseph ayrıca Bion’un (1967) kısa ama zaten ünlü olan “Notes on memory and desire” makalesini de bilirdi; burada analistin herhangi bir seansta şimdiki zamandaki dengeli dikkatini vurgulamıştır- ne geçmişle ilgili spekülasyonlara ne de gelecekteki sonuçlarla ilgili uzun süreli endişelere saplanmıştı.
Bion (1967, s. 272) şöyle yazmıştır: ”Psikanalistin katıldığı her seansın ne bir geçmişi ne de bir geleceği olmalıdır.” Analist her seansa elinde bir gündem olmadan, taze bir zihinle yaklaşmalıdır; klinik materyalin hafızadan veya arzudan doğmamış bir biçimsizlikten ortaya çıkmasına ve gelişmesine izin verilmelidir. Analist bir örüntü ortaya çıkana kadar dikkatle dinler; yorumlamalar doğrudan sunulan materyale yönelik olmalıdır. Ayrıca, her gün tanıdık materyal dinleyen analistin hastaların sunduğu ana temalardaki ince farklılıkları dinlemesi gerektiğini düşünürdü. Joseph’in `anlık’ yorumlarının şimdiyi yakalamaya ve hastaya geri aktarmaya çalıştığı canlı nüanslardı bunlar.
Betty Joseph’in tekniğinde bir geçiş dönemi (1966–1975)
1971’de Betty Joseph, hem teknik hakkındaki düşüncelerinde bir sürekliliği hem de ince bir değişimi yansıtan iki katkıda bulundu; bence bu değişim, Bion’un çalışmalarına olan artan aşinalığıyla sağlandı. Daha az bilinen bir makale olan “Pasiflik ve Saldırganlık” (1971a[1989]) ile başlıyorum; bu makale, hem hatırlanan hem de bilinçaltı geçmişle ilgili klinik çalışmasının sürekliliğini vurguluyor ve ardından, hastanın hatırlanan geçmişinin rolü hakkındaki düşüncelerinde önemli bir değişimi aktardığı “Bir Sapkınlığın Analizine Klinik Bir Katkı” (Joseph, 1971b) adlı makaleyi ele alıyorum. “Pasiflik ve Saldırganlık” adlı, aslen 1971’de yazılmış ancak 1989’a kadar yayınlanmamış bir makalede (Joseph, 1971a, s. 64–74), Joseph
geçmişten bugüne aktarım çalışması ile hastanın seanstaki davranışlarının canlı tasvirleri arasında alışılmış Kleinian dengeyi kurmuştur. Hastası (burada `B’ olarak anılacaktır) pasif, neredeyse hareketsiz, genç, boşanmış bir kadındı. Analistine aktif bir faaliyet duygusu yansıtıyordu, ancak aynı zamanda analistin anlayışına yönelik sessiz saldırılarda bulunmaya devam ediyordu. Böylece düzleştirilmiş bir kasvet ve başarısızlık atmosferi yaratıp analistinde yenilgiyi aşılamaya çalışıyordu. Joseph ise `B’nin hatırladığı geçmişini aktarıma bağladı; özellikle de zeki, mesleki açıdan başarılı babasının, depresif, ezilmiş ve itaatkar bir eşe bir tür `süper’ ebeveyn gibi görünmesini. `B’ de bu sadist-mazoşist ebeveyn içe yansıtmasını aktarımda farklı varyasyonlarda oynadı – ya itaatkar, mazoşist anneyle özdeşleşirken analistine aktif bir baba enerjisi yansıttı; ya da ebeveyn içe yansıtmasını, pasiflik ve eylemsizlikle savunduğu yıkıcı bir haseti hedeflediği analistine yansıttı (Joseph, 1971a ; 1989 , s. 68–70).
Sapkınlığın Analizi makalesinde Joseph (1971b), hastanın hatırladığı geçmişin önemi hakkında bazı farklı fikirleri ortaya koydu. Bu ince değişim o zamanlar pek fark edilmedi ve sessizce ima edildi. Bu nokta çok önemlidir çünkü Betty Joseph’in Pick ve Milton ile yaptığı röportajda (2001) söylediği gibi, 1970’lerin başında yeni bir teknik geliştirdiğinin pek farkında değildi:
….. Kendi analitik ayaklarımı bulmaya başladım ve her analistin yapması gerektiği gibi, işimi olabildiğince güvenli bir şekilde geliştirmeye başladım. `Tekniğimin’ nasıl geliştiğini sorduğunuzda, sanki belirli bir tür teknikmiş gibi belirsiz bir şekilde duyuluyor. Bence öyle değil- bana göre bu, analitik olarak çalışmanın günlük yoludur, ancak belki de hasta ve analist arasındaki anlık durumdaki çeşitli unsurlara özel bir vurgu ile…
Çalışmam, hastalara mükemmel derecede doğru görünen şeyleri yorumladığımı ancak bunların hastaya ulaşmadığını fark ettiğimde yaşadığım derin bir tatminsizlikten kaynaklandı- oldukça önemli bir
başarısızlık. Ve sanırım bir anlamda çalışmamın odak noktası bu- hastayı – veya hastanın konuşabileceğiniz kısmını – nasıl bulacağınız. (Pick ve Milton, 2001, s. 13)
Burada hastanın ‘anlayamadığı’ şeyin Joseph’in hastanın hatırladığı geçmişini kullanması olduğu hissediliyor. Joseph hatırlanan geçmişi yavaş yavaş kavramsal sınırlara, klinik tekniğinin ön planında olmaktan ziyade zihninin daha arka planına taşıdı. Hastaların erken dönem deneyimleri hakkında hatırladıkları şeyleri hâlâ dinliyordu, ancak artık bu geçmiş materyali doğrudan aktarım yorumlarına aktif olarak dahil etmeyi bıraktı. Yeni bir kavramsal alanda, Joseph artık hastanın muayene odasındaki doğrudan deneyimini vurguladı; bu gelişme, aktarımın daha doğrudan (hızlı) analizine yol açtı (Joseph, 1971b, s. 441) (Joseph, 1971b, s. 441).
Artık önemsiz sayılabilecek bir vurgu yaparak, hastasının (burada `C’ olarak anılacaktır) lastik fetişi olan yetişkin bir erkek olan geçmişini açık uçlu bıraktı ve geçmişi şimdiki zamanla ilişkilendirmek için pek fazla girişimde bulunmadı. Ancak Joseph, `C’nin’ babasının şiddet yanlısı öfkesi hakkında bazı materyallerden yararlanarak, bunu hastanın aktarımda onu kışkırtma konusundaki pasif ihtiyacına ”… beni uyarma girişimi, böylece bana yalnızca heyecan duyguları yansıtmak değil, aynı zamanda onu harekete geçirmek, dövmek veya ona karşı zalim olmak istemem gerektiği” (ibid., s. 446) şeklinde bağladı. Hasta daha sonra, kendisinin ve kardeşlerinden birinin babasını kışkırttığı ve onunla alay ettiği, onu öfkelendirecek noktaya geldiği hatırlanan geçmişini düşündü; bazen, hasta bir gün babası öfkeden patlayana kadar piyanoda aynı melodiyi çalmıştı (ibid., s. 447). Ancak geçmişten bugüne yapılan yorumlar artık `C’nin analistiyle nasıl davrandığına dair açıklamalara göre daha az belirgin görünüyordu. `C’ sonunda cinsel fetişini ayrıntılı olarak anlattığında, Joseph seanstaki karakteristik davranışını şöyle tanımladı:
….. düzenli olarak geldi, sorunlarını ve rüyalarını getirdi, yorumları dinledi; `Evet’ ve `Ne kadar ilginç’ diyerek yanıt verdi ve onlar ve ben onun için tamamen önemsiz görünüyorduk. Akademik yorumlarda etraflıca konuşurdu veya söylediklerimin duygusu ve önemi kaybolana kadar aşırı derecede laf kalabalığı yapardı.
C’ nazikçe sadece dinliyormuş gibi yaptı ve bu analistinin hastanın bağımlı muhtaçlığını böldüğünü ve aynı anda nesneleri üzerinde üstünlük sağladığını düşünmesine yol açtı. Sanki her şeye gücü yetiyormuş gibi `C’ kendini yüceltti ve sevildiğini ve hayranlık duyulduğunu iddia etti- muhtaç ve bağımlı olanlar kadınlardı.(4)
(4) Feldman ve Spillius (1989, s. 48) `C’nin ayrıca analistine ilişkin algılarını çarpıtmak ve ”… analistin bilinçaltı algısına uygun bir şekilde hareket etmesini sağlamak için” yansıtmalı özdeşimi kullandığını belirtmiş olsalar da, bu `rol duyarlılığı’ teması (J. Sandler’ın [1977] çalışmasından sonra) bence 1971’de Bion’un daha önceki çalışmalarının bir yansımasıydı. Bion söz konusu çalışmasında hastaların analisti içsel psişik manzaralarında önemli roller oynaması için nasıl kullandıklarını ve tedaviciden aldıklarını tartışıyordu. Analistin içine girebileceği karşı aktarım çıkmazları hakkında, Bion (1955, s. 446) daha önce şunları yazmıştı: ”Karşı aktarım deneyiminin bana göre, analistin yansıtmalı özdeşleşmenin nesnesi olduğu durumu, olmadığı durumdan ayırt etmesini sağlayacak oldukça belirgin bir niteliği var. ‘ Analist, ne kadar tanınması zor olursa olsun, başkasının fantezisinin bir parçası olmak için manipüle edildiğini hisseder”
`C’nin analistinin besleme kapasitelerinden anlık olarak fayda sağladığı nadir durumlarda, olumsuz bir terapötik tepkiye dönüşürdü- iyi bir seansın ardından sessiz ve boş bir seans, ilerlemenin ardından hiçlik gelirdi (ibid., s. 446). Mükemmel derecede iyi bir işe (terapi seansı) baskılama ve yok etme isteği ile saldırarak; analisti hayatı ve hareketi felç etme ve yok etme tehdidinde bulunan bir figüre dönüştürürdü (Feldman ve Spillius, 1989, s. 48).
Analitik buluşma böylece bu şimdiki zaman (present-tense) deneyimleriyle dolduruldu. Joseph, C’nin analisti karısına yaptığına benzer (karısını heyecanlandırdığını ama cinsel olarak nasıl hayal kırıklığına uğrattığını) bir şekilde onu tanıması için heyecanlandırdığı ancak fark ettiklerini açıklamayacak hale getirdiğini söyledi. Belki de analistin `C’nin hatırladığı geçmişinden yeniden yapılandırmacı bir şekilde çıkardığı şey,
`C’nin doğrudan deneyimlediğinden farklı bir şekilde önemliydi. Sapkın olanı idealleştirdi ve iyi olanı değersizleştirdi: zaman zaman bir saatlik analizi cinsel bir buluşmaya, bir tür özel buluşma zamanına dönüştürdü. `C’nin’ kauçuk (lastik) saplantısının sağladığı anlamın körelmesiyle, Joseph artık hastanın doğrudan deneyiminin, analistin hastanın hatırladığı geçmişinin önemini içsel ve dolaylı olarak nasıl yapılandırdığını çerçevelemesine izin vermeye doğru yöneldi.
`C’ yavaş yavaş bölme ve yansıtma süreçlerini anlamaya başladığında, depresif konuma girip çıktı ve nesnelerine hem analizin içinde hem de dışında ne kadar zarar verdiğini gördü. Joseph (1971b, s. 448) daha sonra pasifliğinin gizlediği duyarsızlaşmayı, analizine ve kendi zihnine yönelik saldırıları nedeniyle ortaya çıkan suçluluk ve endişeyle birlikte tanımladı.5 (5)
5)Joseph’in (1971a, 1971b) iki makalesinde öne sürdüğü analistin hastasıyla daha şimdiki zamandaki karşılaşmasına odaklanılmasına fikrine karşı Londra Klein grubunun kendisinde bir tepki oluştu. Yeniden yapılandırmanın, geçmişin terapötik olarak değerli bir özetini temsil eden şimdiki çatışmalara dayandığı yolundaki Freud’un görüşünü benimseyen analistler için görevleri, hastanın hatırlamasına yardımcı olmaktı. Brenman (1980, s. 53–4) bu görüşü benimserken, aktarımın aciliyetinin ilk önce belirlenmesi gerektiği konusunda da hemfikirdi. Hasta, analistin geçmişle ilgili dayanılmaz olana katlanmak için yardımını kabul ettiğinde, aktarımdaki tekrar anımsamaya dönüştürülebilirdi. Brenman (ibid., s. 57) şöyle yazmıştır: ”Yeniden inşa, geçmiş nesnelerle hem yapıcı hem de yapıcı olmayan etkileşimleri ortaya çıkarabilir. Geçmişteki yaratıcı etkileşimlerin canlandırılıp, bunların analizdeki yaratıcı yapılarla bütünleştirilmesi ve olumsuz ilişkilerin geçmişteki şikayetlerinden vazgeçilmesi analitik çalışma ve yaşam çalışmasıdır – yeniden yapılanmanın değeri budur.” Diğer Kleincı analistler, örneğin Spillius (1988, s. 15) da, burada ve şimdide aktarımın anında gerçekleşmesi sağlandıktan sonra, hatırlanan ve bilinçaltı geçmişe geriye dönük olarak başvurmanın değerini savunmuştur: ”Bir grup (Kleincı) analist, ilk hedefin hastanın ‘tekrarlamasının’, onun eyleme-geçmişinin analizi yoluyla geçmişi şimdide açıklığa kavuşturmak ve bilinçli hale getirmek olması gerektiğini düşünse de,… ancak duygusal deneyim şimdiki zamanda gerçekleştiğinde, yeniden yapılandırmalar ve geçmişle bağlantılar onu sağlamlaştırabilir.”
Joseph’in (1975) “Ulaşılması zor hasta” adlı makalesiyle, hastanın hatırladığı geçmişini aktarımla aktif olarak ilişkilendirmeyi tamamen bir kenara bıraktı. Tartışılan vakalarda, hastanın erken geçmişini doğrudan güncel seans materyaliyle ilişkilendirmedi. Ancak bu, geçmişten bugüne düşünülmediği veya Joseph’in hastanın erken çatışmalarıyla ilgili bağlantılar kurmasını dinlemediği anlamına gelmiyor, yalnızca şimdi bunu farklı bir şekilde biçimlendirdiği anlamına geliyor. Geleneksel Kleincı vurgudan uzaklaşan bu durumun, analist için yeni engeller ve teknik zorluklar oluşturduğunu düşünüyorum; özellikle de Joseph’in narsisistik, sınırda, cinsel açıdan sapkın spektrumdaki yetişkin hastaları tedavi etmesi ve bu hastaların seans sırasında yıkıcı dürtüleri harekete geçirme ihtiyacını vurgulaması nedeniyle.
Daha spesifik olmak gerekirse: Joseph (1975, s. 76) şimdi `ulaşılması zor’ hastanın özel iletişim biçimine odaklandı: ”…hastanın söylediklerinin
içeriğine konsantre olmaktan ziyade asıl konuşma biçimi ve analistin yorumlarına tepki verme biçimime odaklandı”. Burada Joseph aslında Klein’ın yansıtmalı özdeşim konusundaki vurgusunu yeniden ayarlıyor gibi görünüyordu – hastanın analiste yansıttığı bilinçaltı fantezilerin içeriğine vurgu yapmasıyla. Bion’un (1955, s. 224) vurguladığı bir diğer nokta olan yansıtmalı özdeşimin iletişimsel etkisi, şimdi Joseph’in klinik tekniğinde daha belirgin hale geldi. Biraz farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse: hastanın içe dönük özdeşleşme (introjective identification) deneyimlerinin şimdi vurgulanması gerekiyordu- başka bir deyişle, analistin yorumlarını nasıl kullandığı veya duyduğu. Hastanın gerçekte ne deneyimlediğine odaklanmak, analistin az önce yapılan yorumdan uzaklaşma ve çalışmasının hastası tarafından nasıl dinlendiğine dikkat etme kapasitesini de içeriyordu.
Ancak bu gelişen pozisyon aynı zamanda hastanın kullandığı yeni projektif yönlere odaklandı çünkü analist, diyelim ki, hastanın sözcükleri eylem olarak kullanmasını görmezden gelirse, istemeden kendisinin (yani hastanın) bilinçaltı projeksiyonuna uygun bir şekilde hareket etmek üzere organize olabilirdi (Feldman ve Spillius, 1989, s. 48). Bu görüşe göre, hastanın ego işleyişindeki bölünmesini anlamak için yeni bir yol vardı; burada hastanın egosunun bir kısım analistle etkileşime girerken, diğeri sessizce izliyordu- hasta işbirliği yapıyor gibi görünüyordu, ancak aslında ihtiyaç sahibi, bağımlı kısmı tedaviden uzak tutuyordu. Çalışma ittifakı, anlayış karşıtı yıkıcı saldırıları sessizce kamufle edebiliyordu.
Ancak hastanın bu patolojik yapıların içine etkili bir şekilde kendini saklamasıyla birlikte, Joseph şimdi bu sorunlu yönleri açığa çıkarmak için başka bir yol hakkında ilk kez yazdı- karşı aktarım.
Kişi kendini, tam olarak devam eden bir analize benzeyen bir durumun içinde bulur; anlayış, belirgin temas, takdir ve hatta bildirilen gelişmeler. Ve yine de, bir boşluk hissi yaşar. Kişi karşı aktarımını düşünürse, bu biraz fazla kolay, hoş ve çatışmasız görünebilir veya çatışma belirtileri ortaya çıkabilir ancak bir şekilde hızla dağılır.
Joseph bu noktaya kadar karşı aktarımla ilgili Kleincı literatüre başvurmamış olsa da (örneğin Bion, 1955; Heimann, 1950; Money-Kyrle, 1956) bunun hasta hakkında bir `araştırma aracı’ olarak öneminin kesinlikle farkındaydı. Bu pozisyon, Melanie Klein’ın karşı aktarımın esas olarak
`kişisel müdahale’ kaynağı olduğu ve analistin denetimi veya analizi sırasında yeniden değerlendirilmesi gerektiği görüşüyle bir bakıma çelişiyordu. Klein’ın pozisyonunun geçerliliğine katılırken, Joseph karşı
aktarımın `daha geniş’ görüşünü `hastanın analistin zihninde yarattığı rahatsızlık’ olarak ilan etti (Hinshelwood, 2008; Spillius, 2007).
1975’te Joseph’in kendisi de farklı bir klinik deneyim yaşamıştı. 1962’den beri Londra’da lisansüstü analistler için iki haftada bir sürekli bir atölye çalışması yürütüyordu. Bu atölyede ‘zor’ hastaların ı konsültasyon ve akran tartışması için getiriliyordu (Pick ve Milton, 2001). Daha sonra Joseph, bu tür gruplardaki prototipik bir deneyim hakkında yazarken, kendisini engellenmiş hisseden ve yardım edemediği bir hastayı sunan bir erkek analisti anlatmıştı: hasta şizoid, öfkeli görünüyordu ve duygusal olarak ulaşılamaz oldukları için sürekli olarak ebeveynlerini suçluyordu. Joseph çalışma grubunun diğer üyeleri çıkmaza ilişkin alternatif anlayışlar sunarak yardım etmeye çalıştıklarında, onlar da çok hayal kırıklığına uğramış ve yardım etmek için yetersiz bir grup olduklarını hissetmişlerdi. Joseph bunun bir tür seçilmiş gerçek olduğu, analistin aktarımdaki sorununu yansıtan bir gerçek olduğu sonucuna vardı. Hasta istemeden iç dünyasını yansıttı ”…ki bu dünyada hasta, ne olup bittiğini anlayamıyordu ve dahası, ne olup bittiğini anlamlandıramıyordu” (Joseph, 1985, s. 448).
Bu yüzden 1975’te, bu tür grup deneyimiyle artık olgunlaşmış olan Joseph’in, karşı aktarımın “dar” ve “daha geniş” türleri arasındaki farkı ayırt etme kapasitesine giderek daha fazla güvenebileceğini düşünüyorum. Başlangıç kapasitesi, artık karşı aktarımın bilgilendirici doğası haline gelen teknik bir silahlanma sağladı; bu, deneyimli bir analistin destekleyici bir akran danışma sürecinde doğrudan kendi iç sezgi ve hayal gücüne güvenmesine olanak tanıdı. Bu teknikte ustalaşan analistler artık hastalarına karşı kendi öznel tepkilerin ile hastanın kendilerinde dışarıdan yarattığı çarpıtmalardan ayırt etme kapasitelerini geliştirdiler. Hem dar hem de daha geniş karşı aktarım kullanımın olduğu grup deneyiminin, Joseph’in analitik karşılaşmanın ayrıntılarını daha kesin bir şekilde inceleme ve yazma konusundaki güvenine katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Joseph’in hastasının kendisiyle birlikte nasıl davrandığı ve hareket ettiğine ilişkin canlı tasvirlerinde; daha önce değer verilen bir yöntem olan hastanın hatırladığı geçmişi yorumlanması ile analistin daha aktif ve araştırmacı bir dikkat gerektiren yeni bir tür karşı aktarım verisi arasındaki kopuk deneyimi aşmış gibi görünüyordu.
1975’e gelindiğinde Joseph, klinik materyalini sunma biçimindeki vurgusunu değiştirmişti ve artık kısmi nesne (part object) anatomik dilinin kullanımından da vazgeçmişti. Klein’ın bilinçdışı geçmiş kavramına yansıyan erken ve derin bilinçdışı fantezilerle ilgili bu dil, Joseph’in hastanın erken geçmişinin başka bir yönünü daha çok ilgi odağı dışına taşıdı. (6) Artık ulaşılması zor hastalarla sağlam ve eksiksiz bir analitik temas kurmuştu; bu temas, analistin hastanın doğal, kendiliğinden oluşan dilini kullanmasına
dayanıyordu; teorik olarak ona dayatılan bir dil değildi. Analitik dil artık ‘meme ve ağız’ yerine ‘sen ve ben’ şeklinde şekilleniyordu.
6 Joseph ve Segal’in bilinçaltı gerçeğin, ister `burada ve şimdi’de, ister bilinçaltı fantezide olsun, yakınlığına ilişkin olgun görüşlerini karşılaştıran bir makalede, Rachel Blass (2010, basımda) şunları yazmıştır: ‘Analitik hakikat kavramı için en temel olan şey, yakınlık ve uzaklığın paradoksal bir birleşimidir- bilinçdışı olan, zihnin erişiminin ötesinde olan şey hem en yakın (eylemlerimizde tekrarlanan veya tezahür eden) hem de uzaktır (yeterince düşünülemeyen)’.’.” Blass’ın pozisyonuna temelde katılmakla birlikte, bilinçaltı fantezinin `erken” ve “derin” versiyonları arasındaki ayrım konusunda bir miktar karışıklık olduğunu da eklemek isterim; İlki Segal (1964) tarafından paranoid- şizoid konumun baskın olduğu ve daha sonra depresif konuma yol açtığı belirli bir gelişim noktasına bağlanmıştı `Bilinçdışı fantezi’ teriminin son zamanlardaki kullanımı, hastanın işleyişini yöneten derin ancak hemen erişilemeyen bir yapıyı ifade eder..
Kısa bir örnek: Joseph (1975) genç bir öğretmenle (burada `D’ olarak anılacaktır) yaptığı analitik bir seansı anlattı; öğretmen isteksizce onunla rekabetçi ve kontrolcü olduğunu kabul etti. Çeşitli durumlarda, ona verilen yorumları (yiyecekleri) çarpıtıp kötüye kullanırken, belirli bir şekilde yorumlamasını sağlamaya çalıştı. Analist, onun materyali çarpıtma ihtiyacını yorumladı; bu da onu Joseph’in yorumladığı şeyle doğrudan temastan uzaklaştırdı. (ibid., s. 78) `D’ ve buna benzer diğer hastalar hakkında, sahte ve işe yaramaz `ders kitabı’ yorumları (açıklamaları) yapmaya yönlendirilmemek için muazzam bir çaba sarf etmesi gerektiğini yazmıştır (örneğin, bir rüyada “bükülmüş havuçlar” görüntüsünün görünmesi,
“bükülmüş meme uçları” olarak yorumlanabilirdi) (ibid., s. 79). Aslında, Joseph kısmi nesne (part object) yorumlarının kullanımını bu hastalar için yararlı bulmamıştır; ancak bu bir teknik sorunuydu ve Joseph’in rahatsızlığı fazla hastaların işleyişi hakkında “paranoid -şizoid” düşünceyi artık yararlı bulmadığı anlamına gelmiyordu.
Bana göre Joseph burada kısmi nesne yorumları yapma konusunda ihtiyatlı görünüyor, dolaylı olarak hastanın mesafeli, soyut ve entelektüel olarak deneyimleyebileceği bir anatomik dilin kullanımını sorguluyor. Joseph’in çalışmasından birkaç yıl sonra, Ruth Riesenberg-Malcolm (1986,
- 441) gibi diğer Kleinian’lar da benzer çekinceler dile getirdiler. (7) Joseph’in buradaki dönüşü aynı zamanda analitik çalışmasını sağlam bir şekilde şu anın analizine dayandırmasıydı.
7- Londra Klein grubunun bazı üyelerinin, kısmi nesne yorumlayıcı dilinin doğrudan kullanımını bir kenara bırakma noktasına kadar gelmişlerdi: Kleincıların `yeniden yapılandırmacı’ grubuyla (örneğin Brenman, 1980; Segal, 1964; Spillius, 1988) hemfikir olmakla birlikte, Riesenberg-Malcolm (1986) `geçmişin şimdiki zamanda’ eleştirisini başka bir yöne götürdü. Riesenberg-Malcolm, aslında Joseph’in, Klein’ın bilinçdışı geçmişi kullanımında yansıyan kısmi nesne yorumlayıcı dilinin sorunlu doğası hakkındaki sorularına katılıyordu. Riesenberg-Malcolm’un eleştirisi üç yönlüydü: ”Birincisi, hem hastanın hem de analistin karşılıklı anlayış olduğuna inandığı, ancak aslında seansın her bir öğesine ait olması gereken özgüllük niteliğini kaybeden tekrarlayan sözcükler kullanıyordu. Bu nedenle, bu terimler aktarımdaki materyalin daha fazla araştırılmasının önünde engel teşkil ediyorlardı. İkincisi, sıradan iletişimi engelleyen ve kendini idealleştirmeye açık hale getiren yapay bir dil kullanılması bir sorun oluşturuyordu. Üçüncüsü… Sembolik dil kullanmak aktarım deneyiminin derinleşmesini azaltır Analist ve hasta arasındaki canlı teması yok eder ve analizi, onları kaba etkileriyle deneyimlemek yerine, bilinçaltı fanteziler hakkında konuşmaya dönüştürür” (Riesenberg-Malcolm, 1986)
BETTY JOSEPH’İN TEKNİĞİNİ SAĞLAMLAŞTIRMASI (1975-1989)
Sürekli öğretiminde ve deneyime yakın bir Kleinian tekniğin evriminde, Betty Joseph klasik Kleinian tekniğinin iki temel öğesini kademeli olarak marjinalleştirdi(bıraktı): geçmişten bugüne aktarım yorumlamaları yapmak için hatırlanan ve bilinçaltı geçmişin belirli bir kullanımı ve part object anatomik dilinin kullanımı. Joseph’in kendi tekniği, Bion’un kavramsal çalışmalarından yararlanarak ve bu sayede yavaş yavaş Bion’un hem örtük hem de açık pek çok görüşünün kavrayışıyla gelişti:
- hastanın hatırlanan geçmişinin marjinalleştirilmesi;
- karşıaktarıma ilişkin `daha geniş’ veya hasta tarafından tetiklenen bir görüşe vurgu yapması;
- analistin `rol-duyarlı’ tepkilerini ortaya çıkarabilecek hastanın eylemde bulunması;
- ve hastanın projektif özdeşleşmelerinin iletişimsel yönlerini metabolize etmenin ve anlamanın terapötik önemine karşı bir duyarlılık. Son olarak, Joseph, hastanın psikanalitik malzemesine ve bunun `oda içinde’ nasıl oluşturulduğuna ve çağrışımların analistin dinlediği ve
dönüştürdüğü şeye nasıl yansıdığına odaklanmak için Bion’un
`kapsayan ⁄ kapsanan (container/contained) ’ kavramını kullandı.
Ancak daha fazlası vardı. Analist şimdi, hastanın yaşadığı deneyimi, projektif identifikasyonun iletişimsel yönlerine ve karşı aktarım tepkilerinin daha geniş bir şekilde ele alınmasına odaklandığında seansa dahil edilen yeni bir terapötik silaha sahip oldu. Teknikteki bu değişiklikler, 1960’larda giderek artan bir şekilde görülen narsisistik, borderline ve cinsel açıdan sapkın hastalara yardımcı olmaya çalışırken ortaya çıkan bir değişimi yansıtıyordu. Joseph tarafından açıkça belirtilmemiş olsa da, onun da diğer birçok analistler gibi, 1970’lerde narsisistik spektrum hastalarını giderek daha fazla tedavi ettiği anlaşılıyor. Bu geniş hasta grubuna Herbert Rosenfeld da bu dönemde önemli ölçüde ilgi göstermişti ve bu hastaların tedavisi zor patolojilerine ilişkin analizinin, Betty Joseph’in teknikteki yeniliklerinin değerini artırdığını düşünüyorum.
Açıklayıcı bir örnek vermek gerekirse: Joseph’in (1971b) cinsel fetişli hastası `C’, Rosenfeld’in (1964, 1971) “yıkıcı narsisizm” olarak nitelendireceği şeyin tipik örneği gibi görünüyordu: `C’, düşmanca bir şekilde nesnelerine yansıtılmış, onları arzu edilen niteliklerinden hasetle ellerinden almaya çalışmıştı; aslında kauçuk giysileriyle omnipotan (her şeye gücü yeten) öz yeterliliğini ilan ederken, aynı anda arzu edilen ve baştan çıkarıcı bir meme olarak kendini idealize ediyordu. Daha çok nesneyle ilişkili olmaktansa fiziksel nesneleri tercih ediyordu; nesnelerinin ayrılığına karşı çok az hoşgörü gösteriyordu ve onlara verdiği acı ve ızdıraba karşı duyarsız görünüyordu. `C’nin kauçuk fetişi, aynı zamanda herhangi bir bağımlı bağlılığı reddetme konusundaki yaygın ihtiyacını da temsil ediyordu. Kendine aşıkmış gibi görünüyordu ve kendisini kendi aşk nesnesi olarak görüyordu; bu, başkalarının bir başkasını nasıl sevebileceğine dair bir sapkınlık.
Ve bu hastaların analiz için sundukları terapötik beklentiler açısından bakıldığında, gerçekten de `tedavi edilmesi zordu’, özellikle de Rosenfeld (1971) tarafından çok dokunaklı bir şekilde tanımlanan patolojik bir organizasyon içinde yaşama konusundaki narsisistik kapasiteleri nedeniyle. Bu tür `yıkıcı narsisistler’, ayrı, iyi ve hem ihtiyaç duyulan hem de haset edilen değerli nitelikler içeren nesnelerle sürekli ve sorunlu etkileşimlerde bulunuyorlardı. Bunlar, analizde kronik olarak dirençli olan, uzun süreli olumsuz terapötik tepkilerin malzemesi olan, görünüşte aşılmaz savunmalara sahip hasta türleriydi. Joseph’in lastik fetişisti gibi hastalar, Rosenfeld’in (1971, s. 254) ”… son derece organize olmuş, sanki güçlü bir çeteyle uğraşıyormuşsunuz gibi; çetenin tüm üyelerini kontrol ederek, onların birbirlerine destek olmalarını ve suç niteliğindeki yıkıcı çalışmaları daha etkili ve güçlü hale getirmelerini sağlayan bir lider tarafından yönetiliyormuş gibi” olarak tanımladığı patolojik yapıların içinde ikamet ediyorlardı.
Benzer bir nokta, Joseph’in (1982) “Ölüme Yakın Bağımlılık” adlı makalesinde sunduğu hasta hakkında da yapılabilir. Burada, kronik bir
`ölüme yakın’ mazoşist deneyim bağımlılığı olan ve analisti, özünde ölüm içgüdüsüne doğru kendi kendine empoze edilen bir çekimi temsil eden bir rol-duyarlı gündeme göre örgütlemeye çalışan bir hastadan bahseder. Bu, ”… bu ikilemde, yardım edilemeyen, benliği görmenin temel bir yön olduğu bir tür fiziksel uçurumdur” (Joseph, 1982, s. 449). `E’ kariyerist bir narsisist hastaydı, ”… soğuk, oldukça acımasız, sevgisiz, son derece yetenekli, zeki ve iyi konuşan ve işinde başarılı, ancak temelde mutsuzdu” (ibid., s. 449). Bazen, analistin iyi yorumlama çalışması, başka bir tepkisizlik biçimiyle ödüllendiriliyordu; burada `E, Joseph’in “karanlık ve büyüleyici bir zihin durumu” olarak adlandırdığı, kaçış şansının çok az olduğu bir şeye kapılma hissini tercih ediyordu (ibid., s. 451).
Joseph, aslında analistin muayenehanesinde sıklıkla bulunan, tedavisi zor olan narsisistik hastayı tanımladı; John Steiner (1982) tarafından da tanımlanan, kişiliğin geri kalanını esaretinde tutan kötü bir benliğin hakimiyetinin olduğu patolojik bir organizasyon sergileyen bir hasta. Ancak Joseph’in bu tür hastaların klinik tanımlarında, hastanın farkındalığını mevcut anda genişletmeye odaklandığı da açıktı; belki de bu narsisistik hastaların çoğunun ne kadar tamamen şimdiki zamana odaklanmış bir varoluşa dalmış olmasının bir işleviydi bu – ve aslında, bu tür hastaları, analistin huzurunda derinlemesine bir incelemeye katlanmak zorunda olan varoluşsal olarak sorumlu ajanlar olarak ele aldı. Hasta, analistin bakışları altında kendini bastırma ve kendini ve diğerlerini aldatma eylemlerinden sorumlu tutuldu. Joseph elbette hastanın muayene odasının içinde ve dışında yaptığı çeşitli eylemlerin farkında olmadığını kabul ederken, geçmişin şimdiki zaman üzerindeki etkisini ‘açıklamayı’ da bir kenara bıraktı; çünkü hasta bunu daha otantik bir şekilde mevcut olmama ve bilinçli bir şekilde sorumlu olmama durumunu mantıklı hale getirmek veya açıklamak için başka bir uygun araç olarak kullanabilirdi.
Joseph hala hastanın hatırladığı geçmişi dinlerken, bu artık genel bir eğrinin sadece başka bir parçası haline gelmişti, arka planda şimdiki klinik ana yönelik araştırmacı bir bakışa tabi tutulacak dolaylı bir yapılandırıcı varlık(hatırlanan geçmiş) olarak yer alıyordu.(8) Geçmişten bugüne aktarım çalışması yerine, yansıtıcı ve içe yansıtıcı özdeşleşmenin canlı bir deneyiminde yeni ve tüketici bir emilim vardı. Joseph bu mekanizmaları (özdeşmeleri), hastanın zaman zaman belirsiz, sindirilmemiş iletişimlerine ve canlandırmasına ve analistin daha bilgilendirici karşı aktarım tepkilerine erişmek için birincil araçları olarak kullandı.
8 `Ölümün Yakınında’ (Near Death) makalesinin en sonunda, Joseph narsisistik hastaların erken öykü sorununu neredeyse spekülatif bir sonradan akla gelen düşünce gibi ele aldı. Belki de bebeklik dönemindeki hastaları `…şiddetin gizli dünyasına çekilmişlerdi; burada benliğin bir kısmı diğer bir kısma karşı çevrilmişti, bedenin bazı kısımları saldırgan nesnenin parçasıyla özdeşleştirilmişti ve bu şiddet son derece cinselleştirilmiş, mastürbasyona benzer nitelikteydi ve çoğu zaman fiziksel olarak ifade ediliyordu.’ (Joseph, 1982, s. 455) Bu tür açıklamalar hastaları hakkındaki klinik düşüncesinde ne kadar çağrışımlı olsa da, Joseph artık ne geçmişi bugüne açıkça bağlıyor ne de kısmi nesne (part object) yorumları yapıyordu.)
Joseph (1989, s. 178 [aslen 1984’te yazılmıştır]) Projektif İdentifikasyon makalesinde(bir anlamda resmen tanımlanmış bir şekilde) hastanın erken geçmişine ilişkin önemli bir soruya nihayet ulaştığı yerde sağlam bir cevap olan “hastanın içsel nesnelerinin yapısına dahil olan, analiste mevcut analitik durumda yansıtılan özetlenmiş bir geçmiş” vardır. Hastanın erken geçmişinden çözülmemiş ve metabolize edilmemiş psişik çatışmalar, mevcut durumda analiste yansıtılacaktı; ki bu aslında şimdi `sunulan geçmiş’ti ve aynı zamanda Bion’un fikirlerinden bir diğerini de temsil ediyordu. Yani özetle, Joseph hastanın erken dönem geçmişinin dolaylı ve yapılandırıcı önemini çalışmasına taşıdı, ancak bunu aslında analistle olan aktarım ilişkisine yansıtılmış bir şekilde deneyimlenen bir perspektiften yaptı. Bu boyut, hastanın aktarımdaki nesne ilişkilerinin tarihi başlığı altında toplanabilir.
Aktarım: Toplam Durum adlı kitabında Joseph (1985), aktarımın çetrefilli sorusunu nasıl anladığını güncelledi. Strachey’in (1934) klasik makalesinden yola çıkan Joseph, hastanın yansıtma ve içe yansıtmayı `toplam bir durum’un parçası olarak kullanmasını tartıştı. Burada hasta, geçmişten bugüne önemli nesne ilişkilerini aktardı ve bunların hepsi duygular ve savunma yapıları içeriyordu. Joseph (1985, s. 447) Kleincı pozisyonu Freudcu pozisyondan ayırmıştır: ”Tanım gereği hastanın ilişkiye getirdiği her şeyi, söylediklerinin yanı sıra ve ötesinde analisti nasıl kullandığını içermelidir.” Ancak benim ‘içeriden dışarıya’ aktarım olarak adlandıracağım şeyi kullanırken Joseph, analizin ‘toplam durumunu’ Klein’ın (1952) Aktarımın kökenleri adlı makalesinde tanımladığından biraz farklı bir şekilde tanımlamıştır. İlk olarak Klein, yansıtılmış özdeşleşmenin hasta için bilinçaltı fanteziler açısından ne anlama geldiğiyle ilgileniyordu; bu fanteziler, kökensel (originated) anksiyeteler, savunma yapıları ve motivasyonel dinamikler olarak ortaya çıkıyordu. Ancak Joseph bu vurguyu, alıcı üzerindeki iletişimsel etkisini de kapsayacak şekilde genişletti ve yine Bion’un çalışmasına atıfta bulundu. Çok rahatsız hastanın analistin zihni üzerindeki projektif etkisi
sorusu, Londra Kleincılarının psikotik hastalarının özellikle istilacı ve yıkıcı saldırılarına maruz kaldıklarını fark ettikleri 1950’lerden beri klinik bir endişe olarak gündeme getirilmişti (Hinshelwood, 2008). İlk olarak Bion (1957, 1959) tarafından ortaya atılan bu fikir, hastanın şiddetli ve zorlayıcı projektif identifikasyon eylemleri yoluyla analistin zihnine yöneltilen yıkıcı saldırıları vurguluyordu.
Bana göre, Joseph şimdi hastanın temasını doğrudan, anlık, duyusal deneyime vurgu yapıyordu ve bu da hastanın arkaik nesne ilişkilerinin aktarım ilişkisindeki şimdiki etkisini oluşturmaya yardımcı oluyordu. Joseph’in
`sunulan geçmiş’ görüşü, aslında onu hem Freud hem de Klein’ın çıkarılmış, dolaylı `geçmişten şimdiye” aktarımına göre ayrıcalıklı kılıyordu. Betty Joseph’in Klein’ın `toplam durumu’nu incelikle dönüştürmesi artık varoluşsal, şimdiki zamana odaklanıyordu ve aslında hastaya `geçmişten şimdiye” bağlantılar kurma sorumluluğu veriyordu. Analist yorumları içeriden dışarıya aktarımda sunulan çözülmemiş geçmişe bağlarsa, hastanın kendi geçmişine aktif bağlantılar kurma görevi vardı. Joseph şöyle yazmıştı:
Geçmişle ilişkiyi yorumlamanın, yeniden inşa etmenin ne zaman ve nasıl yararlı olduğu sorunu da var. Eğer bağlantı seansta olup biteni bozuyorsa ve bir tür açıklayıcı tartışmaya veya egzersize yol açıyorsa bu bağlantıları yapmamanın, bunun yerine ateşin artık sönmesini ve hastanın kendisi ve durumla yeterli temas kurmasını beklemek ve anlamak ve bağlantı kurmaya yardımcı olmak istemenin önemli olduğunu düşünüyorum.(Joseph, 1985, s. 452)
SON SÖZ: BETTY JOSEPH’İN ÇAĞDAŞ LONDRA KLEINIAN TEKNİĞE ETKİSİ
Transference üzerine yazdığı makale gibi son çalışmalarında Joseph (2001), Freud’un transferansı geçmişin bir özeti olarak görmesi veya Klein’ın bebeğin fantezilere dayalı bir iç dünya kurması hakkındaki görüşü vurgulansa da, hiçbir analistin şimdiye bindirilebilecek erken bir geçmişi sadakatle yeniden inşa etmesinin bir yolu olmadığını belirtti. Ancak psişik değişim, analistin hastanın analistin çalışmasından ne anladığı konusundaki incelikli ve seçici yorumlamaları yoluyla gerçekleştirilebilir. James Strachey’i (1934) bir kez daha anarak, analistin transferansa şunları kazandırdığı görüşüne katıldı:
… bizim büyük fırsatımız. Uzak geçmişin, ölü koşullar ve mumyalanmış kişiliklerle ilgili ve sonucu zaten belirlenmiş
çatışmalarıyla en iyi şekilde başa çıkmak yerine, kendimizi gerçek ve acil bir durumun içinde buluyoruz; burada biz ve hastalar ana karakterleriz. (Strachey, 1934, s. 132)
Joseph (2001, s. 192) bu bağlamda hastanın erken geçmişinin önemi hakkında yakın zamanda bir açıklama yaptı. Klein’ın hastanın iç dünyasının yansıtıldığı varsayımıyla:
Bu durum bizi hastanın geçmişine erişmeye olan güçlü bağımlılığımıza yol açtı. Hastalarımızın bize geçmişleri hakkında anlattıkları her zaman ilgi çekici ve önemlidir. Ancak sorun, hastanın patolojisini açıklamak için geçmişine ilişkin anlattıklarını mı dinlediğimiz yoksa diğer tüm iletişimlerini dinlediğimiz gibi, şu anda olup biten bir şeyi işaret ediyormuş gibi mi dinlediğimizdir; kendimize neden bu materyalin şimdi ortaya çıktığını soruyoruz? Yeni bir anlayış parçasını aydınlattığı için mi? Analizdeki mevcut durumdaki anlık bir anksiyeten, seansta mevcut olan duygulardan ve ilişki kurma yollarından bir kaçış olarak mı kullanılıyordur? (Joseph, 2001, s. 192)
Betty Joseph’in `burada ve şimdi’ psikanalitik tekniğinin evrimi üzerine olan bu makaleyi, çağdaş Kleinian pratiği üzerindeki bazı etkilerine kısaca değinerek sonlandırıyorum. Betty Joseph, sayısız makalesi, yurtiçi ve yurtdışında verdiği dersler ve atölyesinde ardışık nesil Londra Kleinian analistlerine verdiği eğitim yoluyla, Kleinian tekniğindeki revizyonlarını yaymış ve tartışmış ve bunun sonucunda diğer Kleinian uygulayıcılarını bu çalışmayı sürdürmeye yönlendirmiştir.
Burada en dikkat çeken, atölyesinin birçok üyesinin yakın zamanda Hargreaves ve Varchevker (2004) tarafından düzenlenen In Pursuit of Psychic Change: The Betty Joseph Workshop adlı kitapta Betty Joseph’in formülasyonlarının bazı yönleri üzerine makaleler yayınlamasıdır. Bu ciltteki sayısız makaleye ek olarak, Joseph’in etkili öğretileri geniş bir ağ oluşturmuş ve ayrıca diğer grup üyelerini de düşüncelerinde teşvik etmiş ve önemli, kitap uzunluğundaki yayınlara yol açmıştır, örneğin Ron Britton (1998, 2003), John Steiner(1993) ve Michael Feldman (2009) bunlardan sadece birkaçıdır.
Betty Joseph’in etkisinin temsili bir örneği olarak, burada Joseph Workshop’un on yıllardır üyesi olan ve Hargreaves ve Varchevker’in son cildinde giriş makalesini (Psişik bir değişimi desteklemek: Betty Joseph) yazan Michael Feldman’ın (2004) bazı çalışmalarına odaklanıyorum. Özellikle mevcut makalenin temasını, psikanalitik tedavide hastanın erken geçmişinin önemini ele alıyorum. Feldman’ın bulgularını genel terimlerle ifade etmek gerekirse, artık Joseph’in teknik yeniliklerinde de bir psişik
değişim teorisinin örtük olduğunu varsaymayı garantileyecek yeterli klinik deneyim var. Analistin hastanın zihin durumundaki anlık dalgalanmalara dikkat etmesinin bir işlevi olarak, hastanın algı alanı ve organizasyonu genişler. Analistin taşıma ve anlama işlevini yerine getirmesi yoluyla, analizin amaçlarından biri hastanın sonunda bu analitik tutumla özdeşleşmesine ve böylece ego işlevlerinin genişliğini artırmasına yardımcı olmaktır.
Burada önemli bir çıkarıma da dikkat çekmek isterim, bu da analitik saat içindeki anlık psişik dalgalanmaların analitik olarak takip edilmesiyle bu sürecin analitik seansın ötesine doğru yavaş yavaş genelleşmesidir ve hastanın analizin dışındaki ilişkilerdeki farkındalığını teşvik eder. Feldman’ın makalesine ilişkin bir yorumda, Ignes Sodr (2004, s. 36–7) bu noktayı, seansın kendisinde psişik deneyimlerinin `mikro’ olarak izlenmesinin bir işlevi olarak hastada teşvik edilen `makro’ değişiklikleri tartışarak biraz farklı bir şekilde dile getirir.
Feldman (2007) yakın zamanda Londra Kleinian ve Amerikan ego analistleri arasında hastanın yeniden yapılandırılmış geçmişinin değeri açısından olası birleşme noktalarına dikkat çekmiştir: Freud (1937) erken anılara ve duygusal bağlantılara giden bir yol olarak aktarımın hizmet ettiğini düşündüğünden, Feldman’ın ifadesiyle onun endişesi, ”… aktarımı yeniden yapılandırmanın hizmetinde kullanmak – boşlukları doldurarak tam bir resme ulaşmak” idi (s. 611). Ancak Freud, hasta ve analist arasındaki gerçek etkileşimleri, ruhsal değişimi kolaylaştırmanın önemli bir aracı olarak doğrudan hesaba katmamıştır. Ancak Kleinianlar ve ego analistleri, tüm hastaların analize parçalı veya kısmi bir geçmişle, mevcut etkileşimlerin üzerine bindirilmiş çarpıtmalarla dolu bir geçmişle başladığı konusunda hemfikir olabilirler. Başarılı bir analizde, `sunulan geçmişe’ gömülü savunma yapılarının etkili analizinden daha kapsamlı bir restorasyon ortaya çıkacaktır. Güçlendirilmiş bir egoya sahip bir hasta, geçmişinin daha kapsamlı bir şekilde tanınmasını ve anlaşılmasını tolere edebilir. Hastanın ekran anıları zamanla ve çalışmayla çözülecektir.
Ancak Feldman, incelikli ve anlamlı bir biçimde, Betty Joseph’in yöntemini, hasta ile analist arasındaki eylemlerin ve etkileşimlerin doğrudan analizine dayandıran bir yöntem olarak farklılaştırıyor ve kendi sözleriyle, Joseph’in ”… ruhsal değişimin örtük teorisinin, bu süreçlerin analizine öncelik verdiğini” belirtiyor (Feldman, 2007, s. 614).
Feldman, geçmişin kullanımları üzerine yayınlanmamış bir Betty Joseph makalesine atıfta bulundu (Joseph, 1996), bu makale hastanın erken geçmişinin savunma amaçlı nasıl kullanılabileceğine ilişkin bakış açısıyla uyuşuyordu. Bu makalede şunları yazdı
Hastamın geçmişini ve geçmişini bana anlatılan veya anlatılanlardan yeniden inşa etmiyorum, geçmiş kendini yeniden inşa ediyor. Yeniden inşada belirli roller oynamam isteniyor ancak görevim, yalnızca role uymak değil, hareket etmem istenen yolların farkında olmaya ve buna göre yorumlamaya çalışmaktır.
Betty Joseph’in, farklı kıtalarda çalışan analistlerin Bion’un (1967) genellikle belirsiz ve anlaşılması zor kavramsal yeniliklerini teknik düzeyde anlamalarına yardımcı olduğunu ve yardımcı olmaya devam ettiğini düşünüyorum; bu işlevin bu günkü analistler için son derece yararlı olduğunu kanıtlamıştır. Yardımcı olmaktan uzak teknik yöntemleri bir kenara bırakarak, bunları deneyime yakın olanlarla değiştirmiştir. Bion ve Joseph’in her ikisi de analistleri danışmanlık odasında `hafızayı ve arzuyu terk etmeye’ teşvik etmede ilgi çekici fikirlere sahip olsalar da, psikanaliz tarihçisi de hafızaya olan arzusunda kararlı kalmakta haklıdır, özellikle de analitik atalarımızın çalışmaları açısından.
REFERANSLAR
Aguayo J (2000). Patronage in the dispute over child analysis between Melanie Klein and Anna Freud, 1927–1932. Int J Psychoanal 81:734–52.
Aguayo J (2002). Reassessing the clinical affinity between Melanie Klein and D.W. Winnicott (1935– 51): Klein’s unpublished ‘Notes on baby’ in historical context. Int J Psychoanal 83:1133–52.
Aguayo J (2008). On projective identification: Back to the beginning: A letter to the editors. Int J Psychoanal 89:436–8.
Aguayo J (2009a). On understanding projective identification in the treatment of psychotic states of mind: The publishing cohort of H. Rosenfeld,
H. Segal and W. Bion (1946–1957). Int J Psychoanal 90:69–90.
Aguayo J (2009b). On understanding projective identification in the treatment of psychotic states of mind: A letter to the editors. Int J Psychoanal 90:1435–40.
Bion W (1950). The imaginary twin. In: Bion W. Second thoughts: Selected papers on psychoanalysis. New York, NY: Basic Books, 3–22.
Bion W (1955). Language and the schizophrenic. In: Klein M, Heimann P, Money-Kyrle R, editors. New directions in psycho-analysis, 220–39. London: Tavistock.
Bion W (1956). Development of schizophrenic thought. Int J Psychoanal 37:339–43; also in: Second thoughts, 36–42.
Bion W (1957). Differentiation of the psychotic from non-psychotic personalities. Int J Psychoanal 38:266–75; also in: Second thoughts, 43–64. Bion W (1959). Attacks on linking. Int J Psychoanal 40:308–15.
Bion W (1962). Learning from experience. London: Heinemann. [(1984). London: Karnac.]
Bion W (1967). Notes on memory and desire. Psychoanal Forum 2:272–3, 279–90.
Blass R (2010, in press). On the immediacy of unconscious truth: Understanding Betty Joseph’s ‘Here and now’ through comparisons. Int J Psychoanal 91.
Brenman E (1980). The value of reconstruction in adult psychoanalysis. Int J Psychoanal 61:53–60.
Britton R (1998). Belief and imagination: Explorations in psychoanalysis. London: Routledge.
Britton R (2003). Sex, death and the superego: Experiences in psychoanalysis. London: Karnac.
Feldman M (2004). Supporting psychic change: Betty Joseph. In: Hargreaves E, Varchevker A, editors. In pursuit of psychic change, 20–37. London: Routledge.
Feldman M (2007). The illumination of history. Int J Psychoanal 88:609–25. Feldman M (2009). Doubt, Conviction and the Analytic Process: Selected Papers of Michael Feldman. London: Routledge.
Feldman M, Spillius EB, editors (1989). Introduction. Psychic equilibrium and psychic change: Selected papers of Betty Joseph. London: Routledge.
Freud S (1937). Analysis terminable and interminable. SE 23:209–53. Geissmann P, Geissman C (1998). A history of child psychoanalysis. London: Routledge.
Hargreaves E, Varchevker A, editors (2004). In pursuit of psychic change: The Betty Joseph workshop. Hove, New York, NY: Brunner-Routledge. (New Library of Psychoanalysis.)
Heimann P (1950). On countertransference. Int J Psychoanal 31:81–4. Hinshelwood R (2008). Melanie Klein and the countertransference: A note on some archival material. Psychoanal Hist 10:95–113.
Joseph B (1948). A technical problem in the treatment of an infant patient. Int J Psychoanal 28:58–9.
Joseph B (1959). An aspect of repetition compulsion. Int J Psychoanal 40:213–22.
Joseph B (1960). Some characteristics of the psychopathic personality. Int J Psychoanal 41:526–31.
Joseph B (1966). Persecutory anxiety in a four year-old boy. Int J Psychoanal 47:184–8.
Joseph B (1971a). Passivity and aggression. In: Feldman M, Spillius EB, editors. Psychic equilibrium and psychic change: Selected papers of Betty Joseph, 67–74. London: Routledge, 1989.
Joseph B (1971b). A clinical contribution to the analysis of a perversion. Int J Psychoanal 52:441–9.
Joseph B (1975). The patient who is difficult to reach. In: Feldman M, Spillius EB, editors. Psychic equilibrium and psychic change, 75–87. London: Routledge, 1989.
Joseph B (1982). Addiction to near death. Int J Psychoanal 63:449–56. Joseph B (1985). Transference: The totalsituation. Int J Psychoanal 66:447–54. psychic change: Selected papers of Betty Joseph, 168–80. London: Routledge. [(1987). In: Sandler J, editor. Projection, identification, projective identification, 65–76. Madison, CT: International UP.]
Joseph B (1996). Uses of the past in the psychoanalytic process. Unpublished manuscript.
Klein M (1952). The origins of transference. Int J Psychoanal 33:433–8. Money-Kyrle R (1956). Normal countertransference and some of its deviations. Int J Psychoanal 37:360–6.
Pick D, Milton J (2001). Memories of Melanie Klein: Part 2. Interview with Betty Joseph, 23 November 2001. Melanie Klein Trust.
Riesenberg-Malcolm R (1986). Interpretation: The past in the present. Int Rev Psychoanal 13 433–43.
Rosenfeld H (1964. On the psychopathology of narcissism: A clinical approach. Int J Psychoanal 45:332–7.
Rosenfeld H (1971). A clinical approach to the psychoanalytic theory of the life and death instincts: An investigation into the aggressive aspects of narcissism. Int J Psychoanal 52:169–78.
Sandler J (1977). Countertransference and role responsiveness. Int Rev Psychoanal 3:43–7.
Segal H (1964). An introduction to the work of Melanie Klein. New York, NY: Basic Books.
Sodre´ I (2004). Discussion of M. Feldman’s chapter. In: Hargreaves E, Varchevker A. In pursuit of psychic change, 36–7. London: Routledge. Spielman R (2006). Continuity and change in the post-Kleinian evolution in London: The clinical work of J. Steiner, R. Britton and M. Feldman (1988– 2004). Int J Psychoanal 87:563–6.
Spillius EB, editor (1988). Melanie Klein today, vol. 2: Mainly practice. London: Routledge.
Spillius EB (2007). Encounters with Melanie Klein: Selected papers of Elizabeth Spillius. London: Routledge.
Steiner J (1982). Perverse relationships between parts of the self: A clinical illustration. Int J Psychoanal 63:241–51.
Steiner J (1993). Psychic retreats. London: Routledge.
Strachey J (1934). The nature of therapeutic action of psychoanalysis. Int J Psychoanal 15:127–59.
. Aguayo Joseph B (1989). Projective identification. In: Feldman M, Spillius EB, editors. Psychic retreats
SONUÇ
Makalede geçmişi yorumlamanın hangi durumlarda doğru olduğu, hangi noktalarda beklemek gerektiğiyle ilgili cevaplar bulduk. Seanslarda bilgiye kaymadan, tanım kullanmadan, dinleyerek- gerçek bir merakla ne olup bittiğini anlamaya çalışarak, kalıplara kaymadan, yorum yaptığımızda hastanın onu hemen anlamasını beklemeden, daha çok anlatılırsa hasta daha iyi anlar diye daha çok anlatmaya çalışmadan ilerlemenin önemi anlaşılır olmuştur. Seans ortamının otantik olmasından çıkılmasının doğuracağı sonuçlar örneklerle anlatılmıştır. Hastanın getirdiği konu defalarca konuşulmuş olsa da şimdi ve burada ne anlatmak istediğine odaklanmanın önemi vurgulanmıştır.